|Saat: 13:01|"O kim ve neden herkese öldürecekmiş gibi bakıyor?"
Masada birkaç saniye için oluşan sessizliğin yeterli bir cevap olduğunu düşündü Hyunjin. O kızda bir gariplik vardı; etrafına bomboş gözlerle bakıyor, neredeyse hiç konuşmuyordu. Daha önce de görmüştü onu; arkadaşlarının yanında nadir de olsa takılırdı. Onlar gibi elbiseler giymez ya da makyaj yapmazdı. Hyunjin birçok kez "Ne kadar da özensiz bir kız," diye düşünmüştü.
Metallica tişörtleri, yırtık jean'leri, eğri büğrü dövmeleri ve her zaman kulağında olan kulaklıklarıyla etrafındaki dünyadan epey soyutlanmış gibiydi.
Sanki görünmezdi.
"O Kim Hana," diye cevaplandırdı onu arkadaşı. "Bulaşmasan iyi olur Hyunjin, pek insan canlısı değildir."
Bangchan'a kafa sallayarak onayladı onu. "Onu anladım zaten." Resmen etrafına dokunsalar ısıracakmış gibi bakıyordu.
Kızın Misa adındaki sarışın arkadaşının Yun'a doğru feryat ettiğini duydu. "Kesin reddetti yine, bu ifadeyi biliyorum ben."
Kaşlarının itemsizce çatıldığını hissetti, usulca Misa'yı dürtükledi. "Neyi reddetti?"
Kız sarkıttığı suratına çok uyan üzgün bir sesle mırıldandı. "Çocuğu işte... Şu gül gibi çocuğu!"
Pekâla.
Hyunjin'in insanlar üzerinde çok kafa yoran bir yapısı yoktu. Onlardan sağlayabileceği faydayı sağladıktan sonra gitmelerine izin verirdi. Çabuk tatmin olur ve olayları uzatıp büyükmekten hoşlanmazdı.
Nedendir bilinmez, bu kızla ilgili bir şeylerin onu olayları büyütmeye yönlendirdiğini hissediyordu.
Hyunjin, az önce aldığı cevaptan tatmin olmadığını hissetmişti, daha fazlasına ihtiyacı vardı sanki. Misa da onu hayal kırıklığına uğratmayacak bir şekilde bağırarak söylenmeye devam etmişti zaten. "Duygusuz, taş kalpli, soğuk nevale... Yalnız öleceksin diyorum, anlamıyor!"
Kaşları şaşkınlıkla havalanırken Misa'nın sağa sola savurduğu elini yakaladı. "Nasıl yani?" diye sordu şüpheyle.
Kız, başta onun bu ilgisine karşın şaşırmış gibi göründü. "Bayağı öyle işte." diye mırıldandı omuz silktikten sonra. "Sıfır duygu, sıfır hayal. Ot gibi yaşamayı seviyor."
Karşıdan Minho lafa atıldı. "Bana bile çok az gülüyor, inanılmaz anasını satayım!"
Bangchan da bir sır verir gibi masaya doğru eğildi. "Onun daha önce hiç ağlamadığını duydum."
Bingo.
Yun'un sevgilisinin karnına dirseğini geçirdiğini ve arkadaşının bu hareket üzerine inleyerek iki büklüm olduğunu gördü.
Hyunjin, rekabete ve ulaşılmaz şeylerin güzelliğine inanırdı. Hayatı boyunca hep en üst daldaki elmayı istemiş, onun için çabalamıştı. Kolaylıkla elde edebildiği her şeye çöp muamelesi yapardı, bu yüzden de hiçbir kadınla kalbi uyuşmazdı.
"Onu ağlatabileceğime dair bahse girerim." dedi büyük bir özgüvenle.
Ciğerlerinin heyecanla kalkıp indiğini hissedebiliyor, hızlanan kalp atışları onu keyifle gülümsemeye itiyordu.
Bangchan, yaptığı hatayı anlamış gibi kafasını iki yana salladı. Minho da bir kahkaha patlattı. "Hana üzerinden iddiaya girecek bir yarım akıllı bulamazsın bu okulda." diye mırıldandı çok komik bir şey söylemiş gibi. "Kendin dışında."
O anda Hyunjin'in kafasına dank etti. Haklılardı belki de, kimse o kadar yarım akıllı değildi.
"Haklısınız," diye mırıldandı büyük bir rol yeteneğiyle. Ellerini sarı saçlarından geçirdi.
"Zaten çok acımasızca bir fikirdi."
Nedense içinden bir ses, kızın böyle bir fikir için müthiş bir alıcı olduğunu söylüyordu.
Bekledi. Hana, tam da arkadaşlarının tahmin ettiği gibi karşısındaki çocuğu reddetmiş bir şekilde masaya geldi. Hyunjin onu izledi, kızın ona bir bakış atmasını istedi sadece. Tek bir bakışı yeterli olacaktı.
Acaleyle eşyalarını toplayan, sanki kaçmaya hazırlanan o ufak bedeni gözleriyle takip etti ama kız inadına ona bakmıyordu sanki.
Siyah ve uzun saçlarını tepesinden gevşekçe bağlamıştı, kazağı anlamsız dövmelerini saklamış, özensizce boyanmış converse'lerinden birinin bağcığı açılmıştı.
Hyunjin, o an bütün bunlara karşı inanılmaz bir çekim hissetti. Bu dağınıklığa sahip olmak istedi.
Hana, her zaman suratında olan o boş ifadeyle kafasını kaldırdı. Hyunjin'se hissettiği heyecana ve isteğe engel olamaz bir halde kızın gözlerinin içine baktı.
Zaten her şey o an başladı.
Kız masadan ayrılır ayrılmaz Hyunjin de ayağa kalktı, derse yetişeceğiyle ilgili bir şeyler zırvaladı. Arkadaşları pek inanmış görünmese de umursamadı.
Siyah, postacı çantasını çapraz bir şekilde boynuna astı. Masadakilere başıyla hafifçe selam verdi ve kafetaryanın çıkışına doğru yürümeye başladı.
Yürürken telefonunu çıkardı, geçen yıl okulda düzenlenen bağış organizasyonunda bulundukları için kurulan gruba girdi.
+0 82. ... ... ~kimhana
Numaranın üzerine tıkladı, mesajlara düşen ismi görünce gülümsedi. Parmakları hızla klavyede gezindi.
hhyunjin: senin daha önce hiç ağlamadığını duydum.
(Görüldü✅)Bir süre cevap gelmedi. Kalbi küt küt atarken ekranı izlemeye devam etti.
kimhana: sen kimsin diye sormayacağım çünkü umrumda değil.
doğru duymuşsun.
suratına yumruğumu yediğinde sen kesinlikle ağlayacaksın ama.
Sırıttı. Parmaklarını yeniden klavyede gezdirdi.
hhyunjin: ben hyunjin
ve seni ağlatabileceğime dair bahse girerim.
kimhana: kabul sikik herif.
(Görüldü✅)|Saat: 13.16|
(Ne düşünüyorsunuz?)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Juliet Is Dead
FanfictionHwang Hyunjin, Kim Hana'nın canını yakmak istiyordu. Çünkü onun daha önce hiç ağlamadığını duymuştu.