We're In Trouble

2.5K 207 165
                                    


"Hiçbir zaman şiirden anlayan bir kadın olmadım ben. Kaba saba kitaplar okudum, gazete küpürleri topladım hep. Ağzım da bozuktu zaten, ya zehir akıttım dışarı ya kül.

İnsan çiçekleri soluyor diye sever mi? Ben sevdim.
Belki de elimdeki birçok güzel anıyı da bu yüzden, soluşlarını izlemek için beklettim.

Eskirlerse güzelleşirler sandım; ölürlerse hatırlanırlar.

Bazen annem uyurken gizlice kalbine dokunurdum; yemin ederim ki ruhu kaburga kemiklerine kadar buz tutardı.

Ben böyleydim; insanları ürperterek sevdim.

Belki de bu yüzden, ayaklarımın altına hangi tabureyi koyarsam koyayım asla yıldızlara erişemeyeceğim."

Elimdeki siyah dolma kalemin mürekkebi tükenmiş ucunu son kez kağıda sürttüm. Yeniden doldurmam gerekiyordu ama biliyordum ki buna yeltendiğim anda ellerim de üstüm de batacaktı.

Hwang Hyunjin'in hayatıma görkemli bir giriş yapmasının üzerinden tam üç gün geçmişti. Son konuşmamızdan sonra bir daha ona yazmamıştım, o da başka bir şey dememişti zaten. İstediği anlaşmayı almıştı sonuçta...

Onunla ilgili bir şeyler aklımı bulandırıyordu. Fazla belirsiz, fazla tahmin edilemezdi. Çöldeki serap gibi, orada olup olmadığından emin olamıyordunuz. Bir yanılmaca mı yoksa gerçek kurtuluşunuz mu anlayamıyordunuz.

Benimle neden uğraştığı hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu açıkçası. Zaman kaybı olduğumu anlamasının da çok süreceğini sanmıyordum zaten.

"Seni ağlatabileceğimi söyledim, sen de hiç düşünmeden kabul ettin. Çünkü suratında iki damla yaş ve kalbinde bir avuç kırıkla bile, şimdi olduğun kişiden daha mutlu olacağını biliyorsun."

Kafamı hiddetle iki yana sallayarak zihnimi bulandıran düşünceleri etrafımdan def ettim, henüz bazı şeyleri kabul etmeye hazır değildim.

Bir süre telefonumla uğraştım, twitter'daki kavgaları okudum. Gündemde doğru düzgün hiçbir şey yoktu, sanki evren artık sıkılmıştı hergüne yeni bir malzeme vermekten.

Saate baktım. |12.35|

Hazırlanmak için fazla isteksiz hissediyordum. Ayaklarımı sürüye sürüye ahşap kapaklı dolabıma doğru ilerledim. Siyah basic bir tişört, yine aynı renk yırtık bir kot ve koyu lacivert hırkamı çıkardım. Özel bir şey yapmayacaktım tabi ki, zaten öyle şaşalı hiçbir kıyafetim de yoktu.

Hızla üzerimi değiştirdikten sonra uzun, siyah saçlarımı tepemden her zaman yaptığım gibi gevşekçe topladım. Böyle yaptığımda yüzümü çok boş hissettiğim için geçen yaz kahkül kestirmiştim, tanrıya şükür çok ince telli saçlarım vardı da bir de kabaran kahküllerle uğraşmıyordum.

Kirpiklerime çok hafif bir rimel dokundurdum ve böğürtlenli dudak nemlendiricimi sürdüm. Aynaya baktığımda görmeye alıştığım düz surat karşıladı beni. Belki biraz daha renkli, daha sağlıklıydı ama bomboştu her zamanki gibi.

Baş parmağımı uzatarak karşımdaki yansımamın yanaklarına iki çizik attım. Ağlarken nasıl görüneceğimi hep merak etmiştim.

Kalın sayılabilecek dudaklarıma, hiçbir özelliği olmayan gözlerime, düz burnuma ve çekicilikten uzak çillerime baktım bir süre. Göz altlarım uyku sorunumu ele verir bir şekilde çökmüştü, tenim solgundu. Birkaç haftadır yemek yapma ve yeme gücünü kendimde bulamadığımdan olsa gerek biraz da zayıflamış görünüyordum.

Juliet Is DeadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin