Fuck The Sheakspeare

1.6K 165 39
                                    


"Oysa sorsalar koca koca okyanusları sırtlanırdım.

Ne de acizim; avuçlarımda boğulan bir adam için iki damla gözyaşını taşıyamadım."

-Kim Hana/ 677. Eskiz.

Ömrümün çok büyük bir kısmını insanları kavrayamaya çalışarak geçirdim. Binlerce soru dönüp dururdu aklımda; cevaplarını hiç bilmezdim. Gözlemler, incelerdim ancak bir türlü o uyuşuk bedenlerin hareketleri altında yatan anlamları çözemezdim.

Bana anlatılan hiçbir masala inanmadım; hiç uçan halılarım olmadı mesela, üzerine atladığımda kendi zihnimden uzaklara kaçamadım. Çiçek bahçelerim ya da uçsuz bucaksız perili ormanlarım yoktu. Fırfırlı elbiseler giymezdim, saçımı hep toplayamayacağım kadar kısa keserdim. Arkadaş edinmek yerine huzursuzluk çıkarır kavga ederdim. Dizlerimi, kollarımı yaralardım kendi kendime oynarken. Evsiz gibi giyinir, babamın inatla almaya devam ettiği gıcır gıcır rugan ayakkabıları bir kenara atardım.

Çünkü kirlenmeden yaşamanın anlamı neydi ki?

Kirlendim. O kadar çok kirlendim ki tozdan topraktan yüzüm gözüm görünmez oldu. Yaralandım, kanadım. Paramparça ettim ellerimi, dizlerimi çizdim.

Yaşamak için kirlendim. Pisim diye ittiler beni. O çöpün, toprağın altında kendi elinden tutmaya çalışan bir çocuk olduğunu anlamadılar.

Hiçbir zaman güzel bir çocuk olamadım; annem de beni bu yüzden sevmedi zaten.

Düşünüyordum.

Bir enkazın altındaki ruhumun güzelliğini gören ilk adamı nasıl kaybedebilmiştim?

Partinin üzerinden tam iki hafta geçmişti; o zamandan beri ne Hyunjin'in engelini kaldırmış ne de aramalarına geri dönüş yapmıştım. Okulda varlığından deliler gibi kaçıyor, arkadaşlarımın arkasına bir korkak gibi sığınarak onların benim yerime onu reddetmesine izin veriyordum.

Bu sabah o kadar kötü uyanmıştım ki yatağımda titreyerek dönmekten başka bir şey yapamıyordum. Her zamanki kabuslarımın üzerine bir de hayal kırıklığımın hayaletleri eklenmişti. Yemek yiyemiyor, ya hiç uyuyamıyor ya da haddinden fazla bir süre boyunca gözlerimi aralayamıyordum.

Düşünmek insanı düşmekten daha çok yaralarmış.

Bunu düşünmekten delirdiğim gecelerden anlayabiliyordum artık.

Ateşimin çıktığından emin olduğum bir zaman diliminde, her şeyden kopmuş ve içim boşalmış bir halde uykuya doğru çekildiğimi hissettim.

Dayanıklıydım. Yaralarım kolayca iyileşirdi; yıl boyu soğuk bile almazdım.

Ama biliyordum; benim bedenimin tek zayıflığı ruhumdaki hastalığı kaldıramıyor olmasıydı.

Uyudum.

~

"Hana,"

Sessizlik.

"Hana, beni korkutuyorsun."

Sessizlik.

Rüyada olup olmadığımı anlayamadığım o süre boyunca duyduğum sesin düşündüğüm kişiye ait olup olmadığını da algılayamadım.

Juliet Is DeadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin