"Annemin dediğine göre kardelenler en hüzülü bitkilermiş. Hiç arkadaşları yokmuş çünkü; onlar kafalarını toprağın üzerine uzattığında diğerleri çoktan ölmüş gitmiş olurmuş.
Uçsuz bucaksız beyazlıklar içinde bir onlar bir de çamlar büyürmüş uzun aylar boyunca. Çamlar da pek sevimsiz ağaçlardır; laf gelimi göğe kadar uzanırlar ama altında oturup serinleyebileceğiniz bir gölgeleri bile yoktur. Dikenlidirler sonra, sert ve soğuk dururlar; arkadaşlık etmezler bizim boynu bükük çiçeklerle.
Sonuçta kardelenler yapayalnız açar, yapayalnız solup giderler. Güneş görmeden, ılık yağmuru hissetmeden, güllerle arkadaşlık etmeden...
Bir kelebeğin, o ulaşılmaz ağırlığını yapraklarında tartmayı bilmeden.
Belki de bu yüzdendir ki, suratları sanki özlem duydukları o cıvıl cıvıl hayatı bekler gibi hep yere bakar."
-Kim Hana/ Eskiz 111
Kusuyordum.
Ciddi anlamda, mideme sokmayı başarabildiğim bir kase çorba bile ağır gelmişti bana. Doktorun söylediğine göre midemi üşütmüştüm. Ve ayaklarımı ve sırtımı ve kalan her yerimi...
Özellikle de kafamı.
İşte bu yüzden, tam da Yun ve Misa'nın beni almasına daha çok olduğunu düşündüğüm bir saatte klozetin başında gözlerimden yaşlar akmasına sebep olacak bir sertlikte kusuyordum. İçtiğim ilaçlar da bayılmamak için yediğim iki lokmayla birlikte kanalizasyonu boylamıştı anlaşılan.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de regl olmuştum ve canım acayip derecede çikolata istiyordu. Ne yazık ki bırak markete kadar yürümeyi altımdaki gri ve giyilmekten oldukça sünmüş eşofmanı değiştirmeye bile mecalim yoktu.
Midem, sanki içindeki her şeyi boşalttığından emin olmak istercesine beni son kez zorladı. İşim bitince sifonu çekerek ayağa kalktım. Titreyen dizlerim yüzünden lavabonun kenarından destek almak zorunda kalmıştım. Yüzüme su çarptım, dişlerimi fırçaladım ve önüme gelmesin diye sıkıca at kuyruğu yaptığım uzun siyah saçlarımı şöyle bir süzdüm.
Halim olsa onları keserdim çünkü beni çok bunaltmaya başlamışlardı. Zaten ne zamandır da değişiklik arıyordum, belki kızların yanına gittiğimde onlardan benim için kesmelerini isterdim.
Solmuş yüzüme, çökmüş elmacık kemiklerime ve zayıflıktan kocaman duran kafama son bir kez baktıktan sonra banyodan ayrıldım. Şu hastalığı atlatır atlatmaz kilo almak için her şeyi yapacaktım. Kendimi bildim bileli hızlı bir metabolizmam vardı ve kolay kolay kilo alamazdım. Spor yaptığım dönemlerde kaslı gözükmek için binbir türlü şey denemiştim ama olmamıştı işte.
Kafamda dönüp duran düşünceler eşliğinde son bir haftadır yeni habitatım ilan ettiğim salona doğru ilerledim ve üzerine yatılmaktan buruş buruş olup savrulmuş çarşaflarla dolu koltuğa adeta devrildim.
Elime izlemeyeceğimi bildiğim bir filmi açmak üzere kumandayı aldığım sırada kapı çaldı. Kaşlarımı çatarak duvardaki saate baktım. Daha öğlenin biriydi ve Yun ancak akşam sekiz gibi burada olabileceklerini söylemişti. Belki de bana süpriz yapmak istemişlerdi ya da işleri erken bitmişti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Juliet Is Dead
FanfictionHwang Hyunjin, Kim Hana'nın canını yakmak istiyordu. Çünkü onun daha önce hiç ağlamadığını duymuştu.