Tüm yolda düşündüğü için ne zaman hastanenin önüne geldiğini bilmiyordu, kafasını yerden kaldırarak hastaneye baktı. Girmeye cesareti yoktu, yine aynı şeyleri yaşamak istemiyordu...
Flashback
05,04,05
Hastanenin önünde duran ambulansların ardından, ortalık karışmıştı. Gelen sedyeler, doktorlar ve hemşireler hastaları teker teker içeri taşırlarken, bir tane küçük çocuk gözyaşları arasında anne diye bağırıyordu.
Meydandaki gürültü her ne kadar yüksek olsada, küçük çocuğun sesi net bir şekilde duyuluyordu.
Annesinin kanlı bedenini farkettiğinde, o küçük yaşında bir şeyin farkına varmıştı. Annesi onu bırakmıştı...
Bu gerçek kalbine ok gibi saplandığında, cılız bedeni yerle buluşmuştu. Gelen bir sedyede onun için geldiğinde, gözleri kararak bilincini kaybetti.
Hangi çocuk annesini o halde görmeye dayanabilirdi ki? Hiçkimse...
O zamandır hastanelerden korkuyordu, biliyordu ki ne zaman bir yakını oraya gitse cansız bedeniyle karşılaşıyordu. Bu sefer canından değerli olan kardeşi için buradaydı.
Adımları ters yöne doğru gitsede kalbi kal ve gerçekleri kabullen diyordu. Derin bir nefes alarak hastanenin içine girdiğinde, memur Bay Kim'le karşılaşmıştı.
Bay Kim'in gözünde ki üzüntü ve yüzünde ki sahte gülümsemeye buruk bir gülümseme sundu.
"Merhaba Bay Lee, lütfen beni takip edin."
Minho kafasını olumlu anlamda ağır ağır iki yana salladıktan sonra önden giden adamın peşine takıldı.
Morgun önüne geldiklerinde kalbi ağzında atıyordu, bu gerçekle yüzleşecek cesareti yoktu ama buraya kadar gelmişken geriye dönmekte olmazdı. Avuç içleri terlediği için elini pantalonuna sürerek, yavaş adımlarla içeri girdi.
Her ne kadar dışarıdan bakıldığında, güçlü biri olarak görülse de onun da zayıf yönleri vardı...
İçeriye girdiğinde birkaç doktor, polis ve bir dedektifle karşılaşmıştı. Yüzünde ki donuk ifadeyle onların yanına geldiğinde, konuşan insanlar susup Minho'yu izlemeye başladılar.
Cesedin üstünü kapatan örtüyü çektiğinde bakışları Felix'i bulmuştu. Her ne kadar bu acı gerçeği bilse de kendini hazır edememişti. Hani derler ya sen acımı çekmeden, acımı anlayamazsın. İşte şimdi onları daha iyi anlayabiliyordu...
Elini kardeşinin yüzünde gezdirdiğinde, teninin ne kadar soğuk olduğunu fark etmişti. Bu soğukluk yüzünden içi ürpermişti.
Hiçbir mimik oynatmadan öylece kardeşine bakıyordu, aklına dolan anılar yüzünden gözünden düşen bir damla yanağına süzülmüştü ve ardından birkaç damla daha düşmüştü. Vücudu titrediğinde birkaç adım geri çekilmişti ama dengesini sağlayamayarak yere düştü.
Kalbi sıkışıyordu, nefes alamıyordu. Buranın havasında sanki boğuluyor gibiydi. Titreyen elleriyle gömleğinin ilk üç düğmesini açarak sırt üstü yere serilmişti. Yüzü morarmaya başladığında doktor kriz geçirdiğini geçte olsa kavrayabilmişti.
"Hemşire!" Yüksek sesi koridorlarda yankılandığında, kriz geçiren gencin yanına çömelerek müdahale etmeye başladı. Morga giren hemşireler ve yanlarında getirdikleri sedye sayesinde Minho'yu oradan çıkarmışlardı.
Minho'nun bilinci yavaş yavaş kapanarak, kendini karanlığa teslim etti...
Doktor onu normal odaya aldığında, odanın kapısı yavaşça açılmıştı. İçeri giren maskeli adam arkasından kapıyı kapatmıştı.
Yüzünde ki maske ve şapkayı çıkardığında siyah saçları gözler önüne serilmişti. Yatakta öylece yatan bedene doğru ilerlediğinde yüzüne bir sırıtma eklenmişti.
Sandalyeyi çekerek Minho'nun başucuna oturarak, elini yumuşacık saçlara daldırarak biraz okşadı.
"Yıkılmaz denilen Minho bu muydu?"
Alay dolu olan konuşmasından sonra ufak bir kahkaha patlatmıştı. Yüzü ciddi bir hâle büründüğünde, elini gencin pürüzsüz yüzünde gezdirdi.
"Belki düşmanım olmasaydın, daha farklı durumlarda olurduk ha?"
Eli Minho'nun dudaklarını bulduğunda, dolgun dudakları baş parmağıyla okşamıştı. Oturduğu yerden gencin üstüne eğilerek, tadını merak ettiği dudaklara dudağını bastırarak geri çekilmişti.
Duyduğu ayak sesleri yüzünden yerinden kalkarak, hızlı adımlarla yangın merdivenine yöneldi.
Bölümün sonuna geldik...
Umarım beğenmişsinizdir :)
Bugünümü bu kitaba ayıracağım✌