8

193 26 37
                                    

"O zaman ben hazırlanayım"

Minho'yu başıyla onaylayarak onu odasına yolladı. Sandığı kadar zorlanmamıştı, hemen kabul ettiği için şanslıydı da.

Oturduğu yerden kalkarak, masada ki dağınıklığı toparladı. Gözüne çarpan çerçeveyle iç çekip, oraya doğru ilerledi.

Eli Felix'in resmine gittiğinde, yüzüne acı bir tebessüm yayıldı.

Neden diye kendi kendine mırıldandı. Neden bu tür şeyler başlarına geliyordu? Birkaç yıl önce çok mutluydular. Tekrar o yıllara gitmek için her şeyi yapabilirdi.

Elini çerçeveden çekerek yere çömeldi. Yüzünü kapatarak, tüm bu olanların sadece bir rüya olmasını diledi. Belkide bir kabustan başka şey değildir.

... Ama bu kabus olamayacak kadar gerçekti ve bunu biliyordu. Her ne kadar inanmak istemesede, gerçekleri değiştirmek imkansızdı.

Ne zaman aktığını bilmediği gözyaşlarını elinin tersiyle sildi. Burnunu çekerek yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. Bu anları sonra düşünecekti, şimdi Minho'yu mutlu etme zamanıydı.

Yerden kalkıp üstünü başını toparlayarak, boğazını temizledi. Duyduğu adım sesleriyle odağı Minho olmuştu.

Baştan sona genci süzdüğünde, Minho kaşlarını çatmıştı. Üstünde normal bir t-shirt ve altında da kot bir pantolon vardı. Normal Minho'ydu işte, kendine özen göstermese bile onu görenler dönüp bir daha bakıyorlardı. Çoğu zaman bu konuda onunla dalga geçiyordu.

"Beyefendi çok ateşli olmuşsunuz, bir süt içelim mi?"

Hyunjin'in şaka amaçlı olan konuşmasına gözlerini devirmişti.

"Jeongin'de süt içmek isteyecektir."

Minho'nun yaptığı tehdidi anlayarak, ağzına sahte bir fermuar çekti. Ayakkabılarını giydiği gibi kendini dışarıya atarak, derin bir nefes aldı.

Minho'nun evi insanı bunaltıyordu. Sanki mezarlıktaymışsınız hissine bürünüyordunuz. Temiz havayı ciğerlerine doldurduğunda, bugünün ne kadar güzel olduğunu anlamıştı.

Belki bugün kimine göre güzel, kimine göre de öyle gelmiyordu, ama bunu biliyordu Hyunjin. Hayatta ne yaşanırsa yaşansın, etrafta insanı mutlu edebilecek çok şey vardı. Tabi bu bakış açılarına göre değişim gösteriyordu.

İnsanlar her zaman inatla bardağın boş tarafına bakarlardı. Dolu tarafa bakmak akılların ucundan geçmezdi ve ya bakmaya fırsat bulmazlardı.

Kapıyı kilitleyerek anahtarı cebine attı Minho. Gökyüzüne öylece bakınan Hyunjin'in yanına adımlayıp, ne düşündüğünü anlamaya çalıştı.

"Boş boş duracağına yürü."

Minho'nun ikazıyla kendine gelip, olumlu anlamda kafasını ağır ağır iki yana salladı. Bu aralar biraz fazla dalgındı, bunu Felix'in ölümüne bağlayarak omuzlarını düşürdü.

Minho'nun başı dik bir şekilde etrafına bakınma gereği duymadan yürüyordu. Onu dışarıdan gören birisi hiçbir sıkıntısı olmadığını ve hali-vakti yerinde biri olarak adlandırabilirdi. Fakat gerçekler dış görünüşe bakılarak olmuyordu. Her insanın hayatında bir sorun, sıkıntı ve acı olurdu. Çoğusu bunların üstesinden gelirken, çoğusu da bu yükün altında ezilirdi.

Hayat kavramı bambaşka bir şeydir. Ne kadar inkar edilsede, bir insanın hayatını çözmeye zaman yetmezdi.

İki gençtte sessizce yürüyorlardı. Konuşmak hiçbirinin aklına gelmiyordu, zaten konuşmak isteseler de bir şey bulamıyorlardı. Cafenin önüne geldiklerinde, dalgın hallerinden sıyrılarak içeri geçtiler.

Göz önünde bulunmayan masada tanıdık simalar gördüklerinde, oraya doğru ilerlediler. Jisung hararetli bir şeyler anlatırken, diğerleri de onu dinliyordu.

Jeongin'in bakışları Hyunjin'i bulduğunda, gülümseyerek onlara doğru el salladı. Jeongin'in hareketine gülümseyen Hyunjin, adımlarını hızlandırdı. Masanın yanına vardıklarında, boşta duran sandalyelerden birine oturdu Minho.

Hyunjin, Jeongin'le kısa bir sarılma gerçekleştirerek, diğer sandalyeye yerleşti. Jisung'un hararetli konuşması son bularak, kısa bir selamlaşma gerçekleştirdiler.

Bakışlar Minho'yu bulduğunda, elini masaya koyarak stresli olduğu için, parmaklarını masaya vurup hafif bir ritim oluşturmuştu.

Boğazını temizleyerek kurumuş dudaklarını diliyle ıslattı. Sessizliği bölmek istercesine aralanmıştı dudakları.

"Görüşmeyeli nasılsınız?"

Gözlerini teker teker arkadaşlarının üstünde gezdirdiğinde, uzun zamandır onları görmediğini fark etmişti. Örnek verilecek olursa, hepsi büyüyerek birbirinden yakışıklı olmuştu. Tek değişmeyen şey, kişilikleriydi.

Jisung eskisi bir hareketli ve etrafına neşe saçıyordu. Seungmin ise eskisinden biraz daha değişmişti ve bu değişimi gözlemleyerek fark edebilmişti. Çevresine karşı daha temkinli davranıyordu ve Jeongin'e olan güvensizliği gözlerinden okunuyordu.

Onunla sonra baş başa konuşmayı kafasına not alarak, Jisung'u dinlemeye başladı.

Umarım beğenmişsinizdir :)

Kendime tatil vermiştim ama dayanamayarak yeni bölüm attım fhlgjşmzvchlö

Açıkcası bu aralar aklıma bambaşka kurgular geliyor, ama onları erteleyerek yayımladığım kitaplarıma odaklanmam gerek.

Eğer kafamdakilere taslağa dökersem, benim için facia gibi bir durum olur GDKLJFFJGSSLFHSJGG

Killer's Love [Minchan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin