Ne kadar zulmetsen ah etmem sana, her iki cihanda gül kana kana, seninle cehennem ödüldür bana, sensiz cennet bile sürgün sayılır...
☆☆☆☆☆☆☆☆
Bazen,kendinizi amaçsız ve bomboş hissedersiniz. Hayata dair hiç bir umudunuz kalmamıştır.Bu gibi zamanlarda kendinizi yeniden hayata bağlayacak bir mânâ ararsınız. İşte Poyraz,beş yıl önce böyle bir hâl için de bulmuştu kendini. Hayatının amacını ise edebiyatta bulmuştu,yazmak tek tutkusu haline gelmişti kısa süre içinde. Babası Hasan Ali Paşa'nın bu durumdan pek hoşnut olduğu söylenemezdi,zira onun oğlu için farklı plânları vardı. Babası ile girdiği bu sessiz savaş,genç adamı yoruyor ve genç yaşında isyana sürüklüyordu. Yine de,babasına karşı olan saygısını yitirmiyordu. Çünkü böyle öğretilmişti,büyüklere saygı esas kuraldı. Ama yine de,son bir aydır ortada dolanan mevzu canını sıkıyordu.
"Biraz daha böyle alık alık bakarsan sevgili dostum,kadehin ile duygusal bir bağ geliştirdiğine inanacağım." Doktor Ahmet'in her zaman ki alaycı sesi doldurdu kulağını. Bu adamın,daimi neşesine hayrandı. Masada duran kadehine usulca uzandı,küçük bir yudum aldı sonrasında. Anason kokusu burun deliklerini sızlatmıştı,bir türlü sevemiyordu bu şeyi ama Ahmet sağolsun. Ne zaman meyhaneye gidecek olsa,genç adamı da peşinden sürüklüyordu.
"Karadenizde gemilerin batmış yine." Ahmet,geldiklerinden bu yana dalgın olan arkadaşına,onu anlamak istercesine baktı. Bir şeyler olmuş olmalıydı,yoksa Poyraz öyle gereksiz kederlenecek biri değildi.
"Sanıyorum ki,babamı mesut etmek de pek muvaffakiyet gösteremiyorum." Hasan Ali Paşa'nın, kendisine onaylamayan bakışlar atan yüzü geldi gözlerinin önüne. Acaba, bir gün o yüzde memnun ve yaptığı işleri takdir eden bir ifade
görecek miydi?"Hasan Ali Paşa'nın tasvip etmesine neden ihtiyaç duyuyorsun?"
Poyraz,arkadaşının bu sorusuna karşılık hafifçe tebessüm etti. Ahmet,ailesi ile pek fazla vakit geçirmeyen ve gelenekleri her daim gereksiz bulan bir adamdı. Pervasız, ve genelde toplumun çizdiği sınırları kabul etmeyen şahsına münhasır bir kişilikti. Ona göre,hayatı ona aitti ve bir kaç kendini bilmez için zevklerinden vazgeçemezdi."Benim için uygun bir eş bulmuş," dedi. Günlerdir kafasını kurcalayan şeyi nihayet dillendirmişti. Saray erkanından,önemli birinin kızıydı. Poyraz,daha önce onu gördüğünü anımsıyordu,ama tam olarak nasıl ve neye benziyordu hatırlamıyordu. Hoş,kainatın en güzeli olması dahi durumu değiştirmezdi. Genç adam,kendini bir evlilik için hazır hissetmiyordu.
"Kim bu bahtı kara hatun?"
Arkadaşının alayı ile,genç adamın gölgelenmiş yüzü aydınlandı."Mustafa Paşa'nın kızı,"dedi. O an kendi dünyası ile meşgul olduğu için,karşısında duran adamın silinen gülümsemesine farkedemedi. Ahmet,genç adam dikkatini yeniden ona vermeden önce eski haline hızlı bir geçiş yaptı. Şimdi yüzünde,belli belirsiz bir keder vardı.
"Güzel ve iyi bir seçim,"dedi. Genç kızın,keskin ve her daim öfkeli-en azından kendisine karşı- yeşil gözlerinin anısı ile titredi. Sarayı ziyaretleri sırasında,şans eseri görmüştü güzel kızı. Bir bahar günüydü,hava sıcak ve tabiat yeni döngünün başlangıcında. Onu gördüğünde ise Ahmet'in kalbi de yeni ve hiç bilmediği bir döngüye girmişti. Genç adam için yabancı olan duygular sarmıştı tüm benliğini. Bu duyguların ne olduğunu anladığında ise,artık çok geçti. Güzel kız ile evlenmeyi elbette hayal etmiş,hatta büyükler aracılığı ile Mustafa Paşa'nın kapısını aşındırmayı düşünmüştü. Ama Ahmet'in hoyratlığı ve pervasızlığı herkesçe bilinirdi. Bırakın kızını,Mustafa Paşa ona günahını vermezdi.