Annenden cuma namazına diye izin alıp,
zalim felekten bir gün çalalım,
iskeleye doğru gizli yollardan dolaşıp,
yürüyen selvim, yürü! sa'd-abad'a gidelim.☆☆☆☆☆☆☆☆
Posedion'un oğlu,yüce Kral Bysaz'ın efsanevi kenti Byzantion,İmparator Konstantin'in rüyası Konstantinapolis ve Fatih Sultan Mehmet'in gerçekleşen hayali İstanbul. Uğruna nice gençlerin öldüğü,nice gelinlerin dul kaldığı,nice ihtiyarın gözünde ki yaşı kurutan şehir! Ve için de nazlı yarin salındığı şehir,yar için de olmasa bir hiç olacak şehir.
Emin,son bir aydır olduğu gibi yine erkenden uyanmıştı. Güneşin doğuşunu izliyorken,bu nadide şehrin tarihini düşünüyordu. Kuruluşu efsaneler ile bezeliydi bu şehrin,her köşesin de yitik bir hazine saklıydı. Ama günümüz de,ne yazık ki kıymetini bilememiştik. Talan etmiş,her köşesine beton yapılar ile süslemiştik. Öyle ki,Galata artık Kız Kulesini göremez olmuştu. Aşıkları bile ayırmıştı 21.yüzyıl denen illet. Poyraz'ı günlerdir görmüyordu. En son onbeş gün önce görmüştü onui,hoş ona da görmek denmezdi ya. Öylece selam verip gitmişti genç adam, onun yanında çalışan herhangi biri olduğu için öylece yanına da gidemiyordu. Poyraz'ın gelmesini bekliyordu, ama anlaşılan o ki genç adam meşguldü. Daha fazla aylak aylak dolanmamak adına,çünkü o mendabur suratlı adam hala canına okumaya devam ediyordu. Bir aydır,her allahın günü eşek gibi çalıştırıyordu. Ha,yanlış anlamayın çalışmak değildi Emin'i yoran,çiçekleri severdi. Yaşlı bahçıvanın tavırları onu bunaltıyordu,üstüne bir de Poyraz'ı görememesi eklenince heyheyleri tepesine çıkıyordu.
Çiçek tarhının en sevdiği bölümüne doğru yöneltti adımlarını,Krizantemler. Şüphesiz genç adamın en sevdiği şeydi,elbette Poyraz'dan sonra.Hiçbir şeyi onun kadar sevmesi mümkün değildi. Buraya gelişini hala tam olarak anlayamasa da,artık gerçeği kabullenmişti. Bir şekilde zaman yolculuğu gibi bir şey yapmıştı ve kendini onun yanında bulmuştu. Onu, sadece rüyalarında görerek onbeş yıl geçirmişti. Ama şimdi,hemen ötesinde olduğunu bilmek ve buna rağmen onu görememek delirmesine neden olabilirdi. Derin bir 'ah' çekti, dudaklarından çıkan bu keder dolu nidayı kendinden başkası duymadı. Krizantemin,mor renkli çiçeğini usulca okşadı. Bu kadar güzel bir çiçeğin,ölüm çiçeği diye anılması ona garip geliyordu. Oysa,Krizantem aşkın çiçeğiydi,özellikle imkansız aşların. Tıpkı,Emin'in genç adama duyduğu aşk gibi."Gine boş boş durin da." Emin,mendabur herifin sesi ile dişlerini birbirine kenetledi. Dertleri zaten yetmiyormuş gibi,bir de bu herifle uğraşıyordu. Yukarda ki ona sabır verse iyi olurdu,yoksa yakında katil bir zaman yolcusu olacaktı. Yedikule zindanlarında çürüyüp gidecek,yar koynuna giremeden ölecekti. Derin bir nefes aldı,daha kavuşamadan ayrılık istemiyordu.
"Krizantemleri suluyorum,"dedi. Kafasından geçen kanlı senaryolara rağmen,sesi olabildiğince yumuşaktı."Daha sonra da gülleri budayacağım."
"He,eyi bakim. Boş durma da,"dedi yaşlı adam. Çizgiler ile dolu yüzü, her zaman ki ifadeye bürünmüştü. Bu sert yüz hatları,bir tek kızının karşısında yumuşardı."Doktor Ahmet geldiydi,işin bitür de bak bi."
Emin,duyduğu isimle şaşırmadan edemedi. Doktor'u konağa geldikten sonra bir daha görmemişti. Niye kendini görmeye geldiğine anlam veremedi,ama yine de elinde ki işi bıraktı. Kiyafetlerine yapışmış toprağı,olabildiğince temizlemeye çalıştı. Kulübesinin olduğu tarafa doğru baktığında,Doktor Ahmet'in orada olduğunu gördü. Poyraz'a bişey olma ihtimali geldi ilk aklına,ama öyle birşey olsa Ahmet niye ona gelsindi ki? Koşar adım,genç doktorun yanına doğru ilerledi. Doktor Ahmet,yüzüne kondurduğu çarpık bir gülümseme ile ona bakıyordu.