"Geçmişleri birbirine benzeyen insanların kaderiydi bu. Günün sonunda aynı yağmurun altında haykırıyorlardı hayata."
27 Ağustos 1996 - Çarşamba
Masumiyet kendisini, geleceğin kanlı ellerine bahşedicek.
Ailelerin tekrardan bir araya geldiği bu "iş kutlama" yemeğine iki kişi daha katılacaktı.
Semih ve Demir.
Onların gelmesini beklemeden çoktan yemeğe geçmişlerdi. Atıf, ortağına gençleri de bekleyelim dese de, Engin'in verdiği tek cevap, "Bu onlara çok bile." olmuştu. Engin, iki kardeşinin -özellikle de bu işlerde yeni olan Semih'in - daha da sıkı bir biçimde çalışmasını istiyordu.
Yemek yedikleri yer, Gürgen ailesine ait olan bir restorandı. Daha çok burayla Lale ilgileniyordu. Öyle ki, Korel'in çoğu vakti de burada geçiyordu. Ancak Alkan'ın buraya gelmesi, küçük çocuk için de bahane olmuştu artık.
" Anne, yarın da Alkan'la parka gidebilir miyiz? Lütfen!" Korel yüzünü sevecen bir hale sokarken annesi ise yarı kızgın yarı da mahcup bir şekilde oğluna bakmıştı. Kızgınlığını oğluna yansıtırken, mahcubiyetini de Alkan'ın annesine gösteriyordu.
" Kusura bakma, kendisine arkadaş bulunca böyle ısrarcı oluyor işte."
" Benim için hiç sorun değil, Alkan için de değil, değil mi Alkan?" küçük çocuk, çok basit çizimlerin yer aldığı defterini de yanında getirmişti. Televizyondan ya da ablasının okuduğu çizgi romanlardan gördüğü basit şekilleri bu deftere çiziyordu. Babası, boyama ile ilgili çoğu şeyi ona 5.yaş gününde "oyalanması" amacı ile almıştı. Halbuki o an ona oyalanmak için bir araç değil, en yakın dostunu armağan etmişti. Boyaları zamanla koyulaştı, yerini kan kırmızı ve siyaha bıraktı. Yıllar yıllar sonra, bu iki rengin yanına kar tanesinin beyazı ve bir kadının ela gözleri dahil olacaktı.
Alkan, gözlerini defterinden ayırdıktan sonra annesine döndü. "Evet, sorun değil." ablası kulağını küçük çocuğa yaklaştırırken dikkat çekmek istemedi. "Senin yerinde olsam, yaşıtımla takılır ve bu deftere bakmayı da keserdim. Dua et arkadaşın oldu, benim o da yok." gözlerini devirerek yemeğine dönen genç kız, kasabaya ilk geldikleri andan beri arkadaşının olmamasına isyan ediyordu.
" Parkta oynayıp, beraber zaman geçirmeleri çok güzel bir şey ama daha yeniyiz buralarda. Her yere de güvenemiyorum maalesef. " Aysun, Lale'ye bunları söylerken o da anlayışla gülümsedi. "Haklısın canım. Biz artık alıştığımız için böyle oldu." aklına gelen şeyle önce çocuklara baktı, sonra da kadına döndü. "Ya hafta sonu çocukları da alıp, kasabanın biraz ilerisinde bulunan oturma yerlerine gideriz, ha?"
Ahsen yine zamanının boşa gideceğine içten içe veryansın ediyordu. Alkan ve Korel birbirine bakıp gülerken, Aysun da keyifle, "Gerçekten çok güzel olur." demişti.
Aradan geçen yaklaşık 40 dakikanın ardından, mekan kapısının açılma sesiyle Atıf ve Engin kapıya doğru baktılar. Engin "Sonunda," derken Alkan da kimin geldiğini anlamaya çalışıyordu. "Sanırım babamın yanında çalışan kişiler" diye düşündü küçük çocuk. O an önemsemediği kişilerden birinin düşmanı, diğerinin de katili olacaktı...
Semih ve Demir, Atıf dışında da ailenin diğer üyeleriyle tanıştıktan sonra, sıra bu pek takmadıkları çocuğa gelmişti.
" Selam ufaklık. Ben Semih.Engin amcanın kardeşiyim." ikisi de tanıştıktan sonra genç adam Korel'e bakarak, "E iyi bari, bizimkine de arkadaş gelmiş." diyip masasına oturdu. Sıra Demir'e geldiğinde yine o hiçbir zaman eskimeyen soğuk tavrını,bir çocuğa karşı güler yüzlü yapmaya çalışarak, "Merhaba, ben de Demir."diyip yerine geçmişti. Semih masaya geçtiği sırada o an aklından geçen tek şey, klişe sorulara maruz bırakılmamaktı haliyle. Genç adam günün yorgunluğu ile bir şeyler anlatmak değil de birilerini dinlemek istiyordu o an.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI KAR
ActionBir kış günü, etraf kar altında, hava buz.. Bembeyaz kar, insanın ruhunu cezbediyor, adeta onu masumiyete çağırıyor.. Ancak yine bir kış günü o bembeyaz kara bir çift kan izi bulaşıyor ve kar kırmızının en acımasız tonuna bürünüyor... O karları mas...