Bölüm 2

17 2 0
                                    

Koşarak garaja girdim, saat  23:45 'i gösteriyordu. Hızlıca en erken saat kaçta Ankara'ya bilet bulabileceğimi araştırdım. 00:00 için bir otobüs vardı, şu an yeni mola vermişti biletin parasını ödeyip hızla otobüse girdim.
Onlar benim peşime düşmeden otobüs hareket etse iyi olurdu hiç kaos götürecek havamda değildim. Midem kasılırken sabırsızlıkla saatin on ikiyi bulmasını bekledim. Otobüs dönmek için hareketlenirken rahat bir nefes aldım ve sırıtarak gözlerimi kapattım.
Kaçma girişimim başarılıydı.
~9 saat 20 dakika sonra~
Aşti 'de indiğimde buz gibi hava beni karşıladı acaba neden otogarlar hep soğuk oluyordu? Ankara'nın havasını içime çekerken gülümsedim evime gelmiştim. Oyalanmadan taksi sırasının en başına giderek araca bindim ve adresi verdim.
Annemin adresini değil herkesten gizlediğim evimin adresini vermiştim. Sıcacık hissetmeye ihtiyacım vardı ve o kocaman, süslü evde bu pek mümkün olmuyordu.
Evime girdiğimde beni karşılayan peluşlara bakarak sırıttım
-selaaamlaar, selamlaar
Ayağıma yumuşacık ev terliğimi geçirdim ve anahtarımı vestiyerdeki geniş çanağa basket yapar gibi fırlattım. Aslında stüdyo daire olan evim büyük camlara sahipti bende gökyüzünü seyretmeyi seven biri olarak camın önüne minderler ve yastıklardan rahat bir oturma alanı yapmıştım. Aslında kendimi oraya atmak istesemde çok kirliydim suratımı asarak ılık bir duş aldım.
Rahatlayarak çıktığımda elime bir kitap aldım. Ölü ruhlar ormanı. Sırıttım hayatıma etki eden kitaptı. Camın önüne kuruldum ve saçlarımı taramadan öylece açık bırakarak okumaya başladım.
İlk yirmi sayfadan sonra odaklanmak istesemde yapamıyordum bugün olanlar gözümün önüne geliyordu. Annem evlenmişti, babam düğüne gelmişti hem de daha birkaç ay öncesine kadar annemle tekrar evlenmek istediğini söylerken bugün 19 luk çıtır manitasıyla ortaya çıkarak. Bu saçmalıktı.
Olgun olması gereken onlarken neden her seferinde ben onları toparlıyordum ki! Gerçekten canıma tak demişti. İstediklerini yapabilirlerdi ama bu curcunaya ortak olamayacaktım. Bugün yaşananlar zihnime süzüldü..
Düğün hazırlıklarının kontrolünü bitirip sırt çantamla gelin odasına girdiğimde annem ellerini sallayarak herkesin benimle ilgilenmesini sağlamıştı. Saçlarım yapılmış, üzerimdeki kıyafetlerim çıkarılmış, tırnaklarım süslenmiş gelinin kızı olarak düğüne hazır hale getirilmiştim.
Aynaya baktığımda annem çok memnundu bense bir o kadar yabancıydım bu görüntüye.
Aslında ömrüm boyunca böyle süslü püslü giydirilmiştim ama bu kişi asla gerçek ben olmamıştım. Aynada gözüken güzel kız ben değildim.
Annemi üzmemek için gülümsedim o aşıktı, evleniyordu, mutlu olmalıydı. Tabi sadece nikaha kadar böyle kalacağımı annem bilmiyordu. Bilseydi burdan uzaklaşmamam için elinden geleni yapardı.
Nikah kıyıldıktan sonra beni hiçbir güç bu gülünç oyuna devam etmeye zorlayamazdı. Anneme aynadan gülümsedim, omuzlarımızı çarpıştırdım. Nikahtan sonra kaçacağımı bilmesine gerek yoktu eğlencesini dibine kadar yaşamalıydı ve ona ayak uyduramadığı için durmadan dışladığı kızı sessizce iyi evlat rolünü oynamalıydı.
Nikah kıyıldığında anneme "ayağına bas" işaretini yaptım ve ayağa kalktım. Lavaboya girdim, teçhizat kısmına koyduğum sırt çantamı aldım üzerimdekileri öfkeyle sıyırırken küfürler ediyordum. Ah hiç aileme uygun uslu bir kız olamamıştım. Gerçi bir ailem var da sayılmazdı, ebeveynlerim desek daha doğru olurdu.
Rahat kıyafetlerimi giyip dün gece hazırladığım kaçış planımı zihnimde tekrar ettim ve hızla yola koyuldum. Müstakbel yeni babamın adamları beni farketmeden sıvışmam zordu bu yüzden planıma sadık kalmak zorundaydım.

Gözlerimi açtım. Yorucu olmuştu ama sonunda o korkunç düğünden kurtulmuş evime gelmiştim. Başımın altına bir yastık çektim ve güneş ışığı gözlerime vururken bunu umursamadan uykuya daldım.
~
Yastığın altında titreyerek çalan telefonla gözlerimi kırpıştırdım. Gökyüzü kararmış, sokak lambaları yanmıştı. Birkaç dakika duraksadım kendimi yokladım, yorgunluğumu atmıştım. Yastığın altından titreyerek çıkan telefonu elime aldım ve arayan numaraya baktım, şaşırmamıştım. Sırıttım. Annemi geri ararken elimle ritim tutuyordum, acaba neler diyecekti.
-nerdesin sen
Kahkahamı bastırdım
-Ankara'da
Şok olduğunu hissedebiliyordum. Genelde o saçma davetlerden uzaklaşmak için sadece odaya çıkardım, şehri terketmem beklenmedikti.
-Şakan hiç komik değil bahçeye gel ailecek akşam yemeği yiyeceğiz hem seninde tanışman gereken birileri var
-inanmıyorsan sana burdan bir fotoğraf atabilirim anne beraber akşam yemeği yiyemeyiz çünkü aynı şehirde değiliz.
Derin bir nefes aldı. Sinirlenmeye başlamıştı. Güzel.
-oraya döndüğümüzde senin için daha büyük bir davet vereceğim umarım mutlu olursun kızım
Ah tehdit mi ediyordu? Sırıttım. Bu eğlenceli olacaktı.
-bekliyorum anneciğim
Telefonu kapattı. Soğuk savaş başlamıştı.
Evlenmeyi hatta evliliğinden beni sadece bir hafta önce haberdar etmeyi o seçmişti. Ne bekliyordu ki bu evcilik oyununa uyum sağlamamı mı? Daha çok beklerdi.
Kendime bir kupa şekerli Türk kahvesi hazırlayıp kitabın başına oturdum. Dün kaldığım yerden devam ettim. Manes ormanının içinde kayboluyordum.
~
Ertesi gün sabah erkenden tezim için kütüphaneye gelmiştim. Araştırma yapmak kolaydı ama onu yazıya aktarmak cidden zordu. Açıkça üşeniyordum.

Akşam sırt çantam omzumda yük olmuş gibi hafif kambur yürüyordum. Telefonum çaldı. Arayan numaraya bakmadan cevapladım.
-Canımmm hemen buraya gel akşam büyük bir davet veriyoruz
-bu ne hız
-düğüne gelemeyen dostlarımız için arayı açmadan kutlama yapalım istedik

Güldü. Bana yaptıklarından dolayı intikam alacağım demiyorda gelemeyen dostlarla kutlama diyordu. Ona ayak uydurdum.
-geliyorum hazırlanmak için ne kadar vaktim var
-bir buçuk saatin var
Otobüs durağının camına yansıyan görüntüme baktım. Başımın tepesinde ev topuzu yaptığım saçımdan bir kaç tutam kopmuş uzun yüzüme düşmüştü. Göz altlarım çökmüş, yaptığım araştırmanın ağırlığı suratımdan okunuyordu. Yarım saat yol sürerdi bir saatte bu görüntümü toparlarlardı, hazırlanırdım.
-geliyorum
Durağa yanaşan otobüse bindim, zihnimde yankılanan düşünceleri bastırabilmek adına kulaklığımı taktım ve bir müzik açtım.
Villaların bulunduğu semtin girişinde otobüsten indim. Biraz nefes almaya ihtiyacım vardı. Yavaş yavaş yürüyerek evin önüne geldim. Bahçede hummalı bir çalışma vardı.
Bahçe kapısından geçip eve girdiğimde çalışanlar bana arada garip bakışlar atıyor ama işlerine de devam ediyorlardı. Annem beni gördüğünde genişçe gülümsedi ve kolumdan çekiştirerek beni bir odaya soktu.
Kapıdan girdiğimde karşımda bir dolap vardı. Gözlerim şaşkınlıktan açıldı. Hayır dolaba şaşırmamıştım. Dolabın kapağında bir elbise asılıydı. Uzun ve kırmızı bir elbise.
-a anne bu
İşaret parmağımla elbiseyi işaret ettim
-bu kırmızı
Gözleri ışıltıyla parladı. Kırmızıdan nefret ederdim, hiçbir kıyafetim kırmızı olmazdı, üzerimde kırmızıya dair tek şey bile bulamazdınız.
Cidden bana kırmızı giydirecek kadar mı sinirlenmişti.
-sana çok yakışacak
Diyip beni odada bulunan altı kişiyle yalnız bıraktı ve gitti. Gözlerimi yumdum katlanacaktım. Sadece yarım saat dedim kendi kendime. Sadece yarım saat.
Biraz bu davette gözükecek ardından da kendi evime gidecektim.
Bir saatin sonunda kırmızı straplez elbiseyi giymiş, saçlarım ve makyajım yapılmış ayakkabımı giymeye çalışıyordum. Mat siyah, bantları olan topuklu bir ayakkabıydı ve bantları geçirirken zorlanıyordum.
-siktir, aghh
Sinirle bandı bırakıp derin bir nefes aldım. Yapabilirdim, sakin olmalıydım sadece bir ayakkabıydı.
Kapıda bir gölge belirdiğinde sinirle mırıldanıyordum
-şerefsiz, piç bant. Bakalım sen mi büyüksün ben mi? İt
Aynadan gölgeyi farkedip gözlerimi kapıya çevirdiğimde hiçbir şey yoktu. Yanlış gördüğümü farzedip ayakkabının bandını yerine yerleştirdim. Ayağa kalktığımda boyum muhtemelen 1.80 'i geçmişti.
Omuzlarım ve boynum öne çıkmıştı, güzel gözüküyordum. Yansımama göz kırptım külkedisi gece on ikiden sonra geri dönecekti.
Sırt çantamı açıp kontrol ettim. Kitap, kıyafetlerim ve en önemlisi bilgisayarım yerindeydi. Bugün o kadar uğraştığım araştırmam bilgisayarımdaydı ve başına bir şey gelirse cidden kahrolurdum.
Üst kata buradaki odama çıktım ve bahçeye baktım. Kaçmak için gizli bir yolum vardı ve tek umudum davet için oraya kadar hazırlık yapmamış olmalarıydı.
Perdemi açıp baktım bahçenin bu kısmı ıssızdı. Gülümsedim. Kaçmak için her şeyim hazırdı.
Sırada aşağıya inip evin uslu kızını oynamalıydım. Merdivenlerden indiğimde bahçe ışıl ışıldı. Küçük ama güçlü adımlarla bahçeye ilerledim.
Annemle aramızda soğuk savaş vardı, sırf intikam için bana kırmızı giydirmişti kim bilir şimdi ne yapacaktı. Güçlü olmalıydım. Omuzlarımı dikleştirdim.
Annemler uzun bir masanın etrafındaydı kısa sarı saçlı çok güzel bir kadın kahkaha atıyordu yanlarında sırtı bana dönük siyah takım elbiseli biri vardı omuzlarının titremesinden onunda güldüğünü tahmin ettim.
Annem ve yeni babam beni gördüğünde gülümsediler ve annem elini sallayarak
-bebeğim gelsene
dediğinde adam ve kadın bana doğru döndü. Sırıtarak onlara doğru ilerliyordum ki adamı farkettim. Dudaklarım şaşkınca açıldı. Bu o, o aptal olmayan katildi.

KIRMIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin