1. ZAMANIN İÇİNDEN GEÇEN AŞK

4.4K 148 595
                                    

Uyarı: Kitap içerisinde birçok mantık hatasına rastlamanız mümkün. Bunların en belirgini Aybeniz'in yaşı. Tüm bunları bilerek bıraktığımızı ve kitabın ileriki sahneleriyle bağlantılı olduğunu lütfen unutmayın. Tamamen bilerek bıraktığımız mantık hataları bunlar.

İlk sekiz bölüm düzenlenmiştir!

maNga - Cevapsız Sorular

Anıl Emre Daldal - Anlatamadığım Şeyler Var

1. ZAMANIN İÇİNDEN GEÇEN AŞK

Ben anka kuşu değilim, ne yüzüm var küllerimden doğmaya.

Kül tablasının dökülüp aleve çevirdiği o koridorların içinde, ruhumun en derinindeydim. Boğuk ve yakıcı koridorların içerisinde yüzerken aslında her şeyden bir haberdim. Kesik ve boğucu bu ortam bana dar geliyordu. Sanki her bir çırpınışımda daha da batıyordum bu bataklığa. Sebepsizce boğuluyormuş gibi hissediyordum, sebepsizce boğuluyordum tüm bu yaşananlardan.

Nefes, nefes almak. Ne kadar da basit bir terim değil mi? O ciğerleri doldurmak gayet kolay, öyle görünüyor. Öyledir çünkü. Ama nefesi yaşatabilmek, her şeyden zor olan da buydu. Ruhumun kemiklerini kırıp avucuma vermişlerdi sanki. O kemikler benim avucumdaydı, kemikler yanıyordu; külü avucumu yakıyor, yaralıyordu. Ben çok yorgun, çok bitkin ve kırgınlıktan ölmüş bir minik serçe gibi hissediyordum. İçimde çırpınan minik serçenin cıvıltısı yok olmuştu, ruhuma çöken karabasanlar beni bitiriyordu.

Acı. Çok kısa bir kelime, ufacık. Ama anlamı öyle derin ki, sanki bize kısa olan şeylerin hayatımıza kattığı yoğunluğu anlatıyordu. Acıydı işte, sizi en kötü anınızda yalnız bırakmayıp öldürürcesine yakan arkadaş. Acı.

İçime derincesine bir nefes çektim, elimdeki sigara hafif hafif tutuşuyor, çıtırtısının sesini kulağıma bahşediyordu. Sanki yanan sigara ruhumdaydı; bir avuca yanan sigarayı söndürürcesine bastırılmış gibiydi ruhumdaki acı. Hissediyordum, içimde hissediyordum.

Cama daha da yaklaşıp nefesi verdim, duman ağır kokusu eşliğinde dağılıp gökyüzüne yayılmaya başladı. Bakışlarımı gökyüzünün maviliğinden ayırıp hafifçe kolumu kaldırdım, bakışlarımı bileğime dikip saate baktım. Bugün hava güneşliydi ve az sonra gitmemiz gereken bir görev vardı.

Sigarayı tekrar dudaklarıma yaklaştırdım, hafif hafif esen rüzgâr ruhumdaki tozları süpürüyordu. Minicik serçenin sesi oldukça kısılmıştı, içimde bağırmaktan; onu duyamıyordum.

Son nefesi, son zehir yudumunu da ciğerlerime doldurduktan sonra sigarayı camın mermer pervazında söndürdüm, camdan aşağıya bıraktım. Öğle saatlerini biraz önce geçmiştik, biraz bir şeyler atıştırıp sigaramı içmiştim. Her zaman ki gibi. Yine.

Sigara içmeyi asla tavsiye etmiyordum, ama her tavsiye etmediğim şey gibi bunu yapıyordum. Vazgeçmek için çabalayabilirdim de, lâkin bunu istiyor muydum, işte orası meçhuldu.

Rüzgâr atkuyruğu şeklini verdiğim saçlarımdan firar eden tutamları karıştırırken birkaç adım geri çekildim. Camın kolunu tutup yavaşça kapattım, içerisi yeteri kadar havalanmıştı.

Camı kapatmış, arkamı dönecekken gelen kapı sesiyle dudaklarımı direkt araladım; ne olduğunu biliyordum.

İçime huzur bahşeden tek yerdeydim.

Hiçbir yerde kendimi bu kadar mutlu hissetmiyordum.

"Gir," Daha hızlı bir şekilde arkamı döndüm, tam bu sırada kapı açıldı; tahmin ettiğim gibi Berkay gelmişti. Elimle belimi kontrol ederken dudaklarımda tehlikeli bir sırıtış vardı.

DO, ZİHİN OYUNU | MÂHÎ BİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin