Selam, hayırlı ramazanlar. Fazlasıyla özleştik.^^
Berkay Altunyay - Sanki Hevesim Hiç Kırılmamış Gibi
Kendimden Hallice - Sakince Yoruldum
Sertab Erener - Karbeyaz
22. GEÇMİŞİN HARABELERİ, KUYTU KÖŞEDEKİ İS LEKESİ
HÂKİM BAKIŞ AÇISI
Yıldırımların düşüp, yeri göğü parçalayarak inlettiği caddeden geçen kara tüylü ceylan yavrusu, soğuk havanın ona bahşettiği lekeyle debeleniyordu. Gökyüzüne taht kurmuş Yaratıcı'nın elinde bir kalem vardı, kalemi her tuttuğunda parçalamak istiyor, ondan nefret ediyordu. Yalanlarla bezenmiş, süslü cümlelerle dualar okunmuş olan o yazgı, bu sefer genç bir kadının tenine küflü bir çiviyle işleniyordu.
Gecenin lâciverti, hissizliğin altında yanarken bir anda en acı duyguya kucak açmış olan o adamın üstüne örtü misali örtülmüştü. Sorun yoktu, lâcivert rengi, ona verilen bir lütuftu. Ruhu yangından arta kalma gibiydi, ne yapsa debelenip aynı çukura düşecekti. Kalbinin üstüne batırılmış kalın uçlu, küçük ok parçası, gergin bir yaydan fırlamışçasına sertti. Zira o yay, hemen yanında duran kadının dudaklarına aitken, yayı geren geçmişiydi. O yayı öylesine sert bir şekilde germişti ki geçmiş, hedefin kalbi olduğunu bilmeden bırakmıştı kendisini o yay. Artık kabzası kırık bir adamdı, zira kalbi kabzasıydı ve artık ona sahip değildi.
Günler başından aşağı yağmur olmuş akmıştı. Göğsü müthiş bir gerginlik ve korkuyla kabarırken tepeden tırnağa titriyordu. Korkusu onu alt etmek üzereydi. Amacı buydu zira, gitmesindeki en büyük amacı, karşısındaki kadına zarar vermemekti. Kimseye inandıramasa da deli gibi seviyordu onu. Kalbinin içinde o vardı ve orası az önce parçalara ayrılmıştı. Yaşamak için tek bir sebebi yoktu artık, o ipi boynuna geçirip kendini asabilirdi. Zira az önce, yaşama sebebinin canını yakmıştı.
"N'olur," diye fısıldadı kendi kendine. "Olmasın sana bir şey, n'olur." Kafayı yiyecek gibiydi, koluna asılı olan serumla yoğun bakım ünitesinin önüne geldiğine göre, belki de kafayı sıyırmıştı. Hemen içerideki odada canından çok sevdiği kadın baygın bir şekilde dururken ne yapacağını bilemiyordu. Onu buraya getirdiği an, defalarca kez gözlerinin önünden geçerek bir film sahnesi misali oynuyordu. Korkudan bedeni, her bir noktasıyla titrerken kucağındaki kadını düşürmemek için üstün bir çaba harcıyordu. Hastanenin içine girdiği anda, dudaklarından kopup kaçan yaralı feryat, o kattaki tüm doktor ve sağlık çalışanlarının yüreğini hoplatmıştı. Zira buraya her gün, her çeşit, defalarca kez hasta gelmesine rağmen, o adamın çığlığı bambaşka bir boyuttu. Gözlerinden akamayan yaşlara lanet ediyordu genç adam ve kucağındaki kadını, hemen önüne getirilen sedyeye yatırdıktan sonrası karanlıktı. Ne olduğunu bilmiyordu ancak baygınlık onu da kendi içine çekmişti. Karanlık, yuvası gibiydi. Sevdiği kadını görmeden önce.
Bir süre sonra gözlerini açtığında, soğukluğu derinlerine hapsetmiş olan o çarşafların arasında uykudaydı. Başı deli gibi ağrıyordu, hatta başını kopartıp bir köşeye fırlatmak istediği an, o andı. Hastanenin alkol karışık ilaç kokusu ciğerlerini doldurduğunda aklına gelen tek şey sevdiği kadın olmuştu. Tam yerinden kalkacakken buna mani olan, kolundaki serumdu. Kolunda en az başındaki kadar eşsiz bir ağrı vardı. Ardından zor da olsa yataktan kalkmış, serum askılığıyla odasından çıkmıştı. Hemen çaprazında duran yoğun bakım ünitesini gördüğünde adımlarını oraya iliştirmişti. Tam da o anda içeriden bir doktor çıkmıştı ve bu doktor, genç adamın doktorunun ta kendisiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DO, ZİHİN OYUNU | MÂHÎ BİR
Misteri / Thriller❝Bir travma, sizi nereye kadar ulaştırabilir?❞ Küllerinden doğan vardı, bir de ölümünün ardından küllerini gömen. Genç kadın ise ikisini de olamayacak kadar yaralıydı. Aybeniz Asya Akyüz. Ruhu, bir sonbahar ayında, yalnız bir bankta canice katledil...