8. ARTA KALAN KÜLLER

580 78 119
                                    


Sena Şener – Sevmemeliyiz

Cem Adrian, Mark Eliyahu - Kül

8. ARTA KALAN KÜLLER

Cümlelerin akıcılığını çivilemiş, olumsuz yüklemleri ruhumun kaldırımlarının ucunda sarkıtmış, kaldırımların içine gömülen adımları yeryüzüne ittirmişti, zihnim. Cümleler akıyordu, cümleler nefes vermek istermişçesine akıyordu, cümleler dolanıyordu, cümleler nefes almak istermişçesine dolanıyordu. Kaldırımların kenarında yorgunluktan bitap düşmüş ruhum, avucundaki yaraların içine hapsetmiş olduğu zihnimle bekliyordu öylece. Gözlerine bir bandaj asılıydı, bandajın üstü küflü kandı. Üstü pisti, kıyafetleri pisti, o pisti. O temizdi, kalbi temizdi, içi temizdi. Sahi, ruhların içi var mıydı? Vardı, en çok ruhların içi vardı, ruhların düşünceleri vardı, ruhların cümleleri vardı; akan cümleleri.

Cümleler akıyordu, cümleler kendi şelalesini oluşturup akıyordu. Cümleler yakıyordu, cümlelerin oluşturduğu şelalesi cehennem alevleriyle bezenmişti. Cümleler şelaleden damlıyor, insanların yüreğine akıyor, oradan oraya sıçrayarak herkesi kırıyordu. Cümleler kırıcıydı, cümleler yakıcıydı, cümleler akıcıydı. Cümleler vardı, öfkeli insanların dudaklarından dökülmüş cümleler. Cümleler vardı, sakin insanların dudaklarından dökülmüş cümleler. Cümleler vardı, içimi yiyip bitiren onlardı, cümleler vardı, beni mutluluktan ağlatan onlardı.

Cümleler vardı, zamanı durduran cümleler. Avuç içlerim önümdeki acıyı yutmayıp hapsetmeyen fayanslara yaslıyken, cümlelerim vardı benim. Celâl'in ağlamamak için zor tuttuğu kırmızı gözlerinin tam içine bakarken, cümlelerim vardı benim, avuç içlerimde zamanında onun taşıdığı hançerim. Cümlelerim vardı benim, iki gözümden de aynı anda yaş damlarken cümlelerim vardı. Kırıklarım vardı, cümlelerimi kıran. Kalbim vardı, içinde cehennem; kalbim vardı, içinde cennet. Cümlelerim vardı benim, alt dudağımı sertçe ısırmamdan dolayı akan kan çeneme damlarken, cümlelerim vardı benim.

Bekliyordu, ben de bekliyordum, o da bekliyordu. Ne o ne ben salak değildik, farkındaydı, ona benzediğinin farkındaydı. Farkındaydı, benden bunu beklemiyordu ama, ben de bunun farkındaydım. Yapmazmışım gibi geliyordu ona, fakat yapardım ben. Yapardım. Öyle güzel yapardım ki, öyle güzel kırardım ki beni kıran kalpleri. Yapardım ben, kendi acımı yaralı avuç içlerime hapseder, yüreğimi delen hançeri tam yüreğime saplar, beni kıran kalplerin intikamını almaya giderdim. Ben intikam almaz mıydım, intikam almayı sevmez miydim? Kimi kandırıyordum, ben intikam için yanıp tutuşuyordum. Ben gözümden akan tek damla yaşın intikamını almadan göçemezdim şu dünyadan, kırıklarımın intikamını mı almayacaktım? Alırdım, bal gibi de alırdım. İntikama susamıştım ben, yıllardır, zamanını beklerken, intikama susamıştım.

Kafasını hafifçe yana doğru büktü, avuçlarımı daha sert bastırdım fayanslara, dizlerim sürtünerek geriye doğru yayılmıştı, komik bir pozisyonda değildim, şu an komikliği de umursayamazdım. Biz burada, hastanenin dördüncü katında, o katın tam ortasında karşı karşıya oturuyorduk ve ben geçmemiş geçmişimde vardım, hatırlıyordum; o pamuk dokulu, kömür karası saçları tam da boynuma gelip beni huylandıracak şekilde, boynuma sokmuştu kafasını fakat ben bu sefer gülemiyordum, çünkü boynumun damarlarına, şah damarıma değen ılık gözyaşları vardı. Nasıl gülebilirdim? Boynuma uzanan kalpsiz adam, annesi için ağlıyorken, ben nasıl gülebilirdim?

Dudaklarını araladı bir anda, söyleyecek bir şey bulamıyormuş gibiydi. Yüzüne kelepçelerini geçirmiş olan endişenin, korkunun, gerçekliğin hikâyesi bir küfür gibi dilimlenmişti dudaklarıma. Kaşlarını çattı, sonra hâlâ açık olan dudaklarını kapattı ve sertçe iki yana salladı kafasını. "Saçmalık."

DO, ZİHİN OYUNU | MÂHÎ BİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin