"sakin ol seungmin, bu günü bekledin günlerce. yapabilirsin!"
özlediğim kahverengi eve doğru ilerlerken kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. utançtan ve ne yapacağımı bilemediğim için günlerce ne hyunjin'e mesaj atmış, ne de aramıştım. bu belkide durumu daha da karışık hale getirmişti, bu konuda emin olamıyordum ancak o günler benim için kabusun içinde yaşamaktan farksızdı. doğru düzgün yemek yememiş, daha doğrusu istememiştim. anneme ve babama ders çalışacağımı söyleyip odamdan nadiren çıkmıştım. endişelendiklerini görmeye mutlu bile olamamıştım, hyunjin'i düşünüp durmakla meşguldü beynim.
evlerinin kapısına geldiğimde durdum. kalp atışlarım kalbimi bir davulmuşçasına vuruyor, çıkan sesi ben bile duyuyordum. utançtan kıpkırmızı olmuş olabilirdim ama simdi bunu düşünmenin vakti değildi.
kapıyı hyunjin'in annesi açtı, beni görünce hafifçe gülümsedi.
"seungmin, bu ne sürpriz."
"bağışlayın," önünde eğildim. "hyunjin'i görmeye gelmiştim, kalbini kırdım."
"biliyorum."
şaşkınlıkla yüzüne baktım.
"a-anlattı mı?"
güldü. oğlunun kalbini kırmış bir çocuğa hala samimi bir şekilde gülen bir annenin gülüşünü ilk defa görüyordum.
"hayır, ancak eve o şekilde gelince aranızda bir şeyler olduğunu anladım. fakat bunu düzelteceğinize inanıyorum."
"çok üzgünüm, hyunjin'in saçma sebeplerden dolayı üzülmesine sebep oldum."
"böyle şeyler arada olur, kapıda kaldın, içeri geç hadi."
o an bunu unutmuştum bile, hemen içeri geçtim. bayan hwang hala bana bakmaktaydı.
"hyunjin sana çok değer veriyor seungmin."
duyduğum şeyle yanaklarımın ısındığını hissettim. ama bu özel bir şey değildi elbette, bunu biliyordum. hyunjin dünyadaki her varlığa kollarını açabilecek biriydi.
"ben de öyle." başımı eğip mırıldandım.
"o yüzden aranızdaki sorunu halletmeye bakın, açıkçası hyunjin'i ilk defa bu kadar üzgün gördüm."
hissettiğim utanç ve hüzün bu cümlelerle tekrar kendilerini belli ettiklerinde ne diyeceğimi bilemedim. zaten o sırada yanağıma ulaşan el buna fırsat vermedi.
bayan hwang elini yanağıma koymuş, yüzündeki hoş gülümsemeyle bana bakıyordu."senin de ne kadar üzüldüğün ortada."
üç saniye kadar kilitli kaldıktan sonra başımı hızla sallayıp teşekkür ettim ve hyunjin'in odasına ilerledim.
odasına yaklaştıkça kokusunu daha çok alıyordum. çok hoş bir kokuydu ve beni kendisine daha çok çekiyordu. fakat kapısını tıklatmadan önce durup derin bir nefes aldım.
ya beni görmek istemezse, ya beni kovarsa? arkadaşlığımızı bitirirse ne olacaktı? beni ait olduğumu hissettiğim dünyasından atarsa nereye gidecektim başka? bu düşünceler içeriye girme cesaretimi kırarken bayan hwang'ın söyledikleri geldi aklıma.
"hyunjin sana çok değer veriyor seungmin."
bu cümle tekrar cesaretimi toplamamı sağlarken elimi üç kez kapıya vurdum. kısa bir süre içinde içeriden gelen hyunjin'in sesi içimdeki ağacın kurumuş dallarını tekrar canlandırdı. heyecanla kapıyı açıp içeri girdim.
hyunjin çalışma masasında oturuyor, bir şeylerle uğraşıyordu. arkası bana dönük olduğu için beni henüz görmemişti, utanarak yanına ilerledim. çizim yapıyordu.
"hey,"
sesim kısık çıkmıştı, yerin dibine girmek istiyordum.
hyunjin şaşkınlıkla bana döndü. "seungmin?"
yüzünde hala taşıdığı hayal kırıklığını gördüğüm an ağlamaya başladım.
"özür dilerim hyunjin, seni kırdığım için çok özür dilerim. ben bir aptalım!"
önünde diz çökmüş bir şekilde ağlarken o an hiçbir şey umrumda olmamıştı. çok samimiydim, her bir gözyaşım kalbimdeki pişmanlığın parçasıydı adeta. hyunjin'i o kadar özlemiştim ki şu an yanında olabildiğim için şükretmeye hazırdım.
hyunjin bir an ne yapacağını bilemedi, ancak ardından saçımda onun elini hissettim, hafifçe elini tutamlarımda gezdirdi, daha sonrasında benimle aynı hizaya gelip bana baktı ve gülümsedi.
"seungmin, sen gerçekten çok şapşalsın."
ağlamam kesilirken şaşkınlıkla ona baktım. beni kovmamış, bağırmamış veyahut kalbimi kıracak şeyler söylememişti.
"seni çoktan affettim, hadi kalk, ağlama artık."
kalkmamı sağlayıp ikimizi de yatağına götürdü, yatağında öylece otururken yaş dolu gözlerimi umursamadan ona baktım.
"böyle olsun istemezdim, seni gerçekten üzmek istemezdim. ama o an ne yapacağımı bile-"
"şşh."
hyunjin beni susturdu, elini yüzüme uzatıp gözlerimdeki yaşları sildi ve ardından bana sarıldı. buna gerçekten çok ihtiyacım vardı, o yüzden hiçbir şey demeden sıkıca sarılmasına karşılık verdim.
"iki insan arasında böyle şeylerin olması oldukça doğaldır, hem ben seni çok özledim, istesem de küsemezdim ki. o yüzden özür dileme artık."
kulağıma gelen cümleler bana hyunjin'in o çocuksu ruhunun altında olgun bir ruhun yattığını gösterirken ona o gün bir kez daha hayran oldum.
birbirimizden yavaşça ayrılırken bana gülümseyen yüzüne karşı gülümsememi sundum ve ruhumun tüm samimiyetini ona yansıttım.
"nereye gidersen git, ne seçim yaparsan yap hep seninle olacağım hyunjin."
hyunjin kıkırdadı. bunu ne kadar özlediğimi fark ettim.
"söz mü?"
"söz."
ve bununla beraber içimde tekrar güneşin açtığını, rengarenk bir gökkuşağının belirdiğini ve etrafın çiçeklerle dolduğunu gördüm. karanlık ve sisli hava gitmiş, hava pasparlaktı. etraf mis gibi leylak kokuyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
lilac | hyunmin ✓
Fanfictiontanıdığım bir hyunjin vardı bulunduğu her yeri çiçekler içinde bırakırdı. st: 301020 fn: 210321