2

872 123 81
                                    

hyunjin ile tanışmamın ardından iki gün geçmişti. ancak o ve kedi sürekli aklımda dönüp duruyordu.

o gün eve geldiğimde annem neden geç kaldığımı sormuştu. sokakta bir kedi görüp ona takılı kaldığımı söylemiştim. yalan söylemiş değildim, ki bana kalırsa her detayı bilmesine gerek yoktu.

bu haftaki üçüncü kitabımın son sayfasını okudum ve ardından kitabın kapağını kapatıp arkama yaslandım. o minik kediyi özlemiştim, ayrıca ne durumda merak ediyordum. iki gün geçmişti sonuçta.

nasıl geçtiğini bilmediğim iki gün...

yerimden kalktım, hyunjin'e uğrayıp kediyi görecektim. sorun olacağını sanmıyordum, kendisi beni o gün onaylamıştı.

hızla giyindikten sonra evden çıkmak için ayakkabılarımı giyiyordum ki annem sorgulayan bakışlarla yanıma geldi.

"nereye bakalım?"

"kedi sevmeye."

"kedi sevmeye?" kaşları havalandı. "bu kedi nerede acaba?"

"ah," nefesimi dışarı verdim. beni böylesine sorgulaması canımı sıkmıştı. on sekiz yaşında bir bireydim ve dışarı çıkarken bana karışılmamasını tercih ederdim. "marketin orada dolanıyordu, uzağa gitmiyorum merak etme."

"ukala." söylenip mutfağa girdi. umursamadım, öyle olduğumu biliyordum.

evden çıktım ve hyunjin'in gösterdiği binaya doğru yürümeye başladım. heyecanlanmamış değildim, vazgeçmek için de geç değildi.

fakat o kedicik için gidiyorum,

ne durumda olduğunu görmek için.

yaklaşık yedi dakika sonra, evet boş durmamak adına saymıştım, oradaydım. müstakil bir evdi, yapısı oldukça basitti, büyükçe bir bahçesi vardı ve bu bahçenin canlılığı evin havasını sevimli bir hâle getiriyordu.

bahçe kapısını açıp içeri girdim ve evin kapısının önüne geldim. zile basmadan önce bir müddet durdum, neden harekete geçmediğimi bilmiyordum, buraya kadar gelmiştim, zile basmaktan başka seçeneğim var mıydı ki?

sonunda zile bastım. kapının açılmasını beklerken gözlerimi bahçede gezdirmeye başladım. bir meyve ağacına sahip olmaları kıskandırmıştı, çok güzel görünüyordu. gözümü ağaçtan çekip duvara yaslanmış bisiklete yöneltmiştim ki kapı açıldı.

kapıyı orta yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir kadın açtı, büyük ihtimalle annesiydi, beni gördü ve hafifçe gülümsedi.

"merhaba?"

hafifçe gülümsedim. gerilmiştim, tanıştığım insanların ebeveynleri ile konuşmaya alışık değildim.

"merhaba, hyunjin evde mi ac-"

"seungmin?"

sözümü tamamlamama izin vermeyerek arkadan bir anda beliren hyunjin ile az da olsa rahatladım. annesi bakışlarını benden çekip hyunjin'e çevirdi. bununla hyunjin gülümsedi ve beni işaret etti.

"anne bu seungmin," bana döndü. "kedi için geldin değil mi?"

başımı salladım. geldiğim gibi karşımda belirmesi beni rahatlatmıştı gerçekten.

annesi duyduklarıyla bana dönüp samimiyetle gülümsedi.

"ah, demek seungmin sensin. hyunjin bana olanlardan bahsetti ve seni gerçekten takdir ettim. bu günlerde hayvanları umursayan insanları bulmak güç."

beni içeri buyur edip söylediğinde hyunjin'e inanamayarak baktım. bu çocuk annesine her şeyi anlatıyor muydu?

ardından annesine dönüp hafifçe gülümsedim. "ah, önemli değil. burada hyunjin'in takdir edilmesi gerek, kedinin başında saatlerce beklemiş ve onun yalnız olduğunu görüp evine almak istedi."

"eve çoktan alıştı bile, onu çok sevdik."

"buna gerçekten çok sevindim," hyunjin'e baktım. "onu görebilir miyim?"

"tabii, ancak uyuyor. istersen yanına gidebiliriz."

"sanırım uyandırmasak daha iyi olur."

"o hâlde siz bahçeye geçin, ben de size atıştıracak bir şeyler getireyim. olur mu?"

hyunjin'in annesi samimiyetle söylediğinde gülümsedim. bana uyardı.

hyunjin ile bahçeye geçtik. beni evin arka tarafına yönlendirdi. oradaki küçük sandalyelere oturduk.

ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilmiyordum. buraya kediyi görmek için gelmiştim. neyseki hyunjin benim aksime girişken ve enerji dolu bir çocuktu. hemen konuşmaya başladı.

"kediyi veterinere götürdük, gerekli kontrolleri yaptılar, bir sorunu yok."

"sevindim."

"maması, vitamini ve kumu... her şeyi aldık. oyuncakları bile var."

elimde olmadan gülümsedim. kedi için ne kadar heyecanlı ve mutluydu.

"isim koydun mu?"

güldü. "evet, pluto."

"bunu beklemiyordum."

"en sevdiğim gezegenin adını koymaya karar verdim."

"plüton bir gezegen değil, 2006 yılında bunu kaybetti."

kaşlarını çattı. "hey, bu umurumda değil tamam mı, haksızlık yapıldığını düşünüyorum. o benim için hâlâ bir gezegen konumunda."

"bir 'gezegen'e mi üzülüyorsun?" diye sordum inanamayarak.

"hayatta üzülebileceğim her şeye üzülüyorum." dedi.

bir şey demedim. açıkçası kimseyle bu tarz konular üzerine konuşmuşluğum olmamıştı. özellikle bir 'gezegen'e üzülen biriyle ilk defa karşılaşıyordum.

"söylesene seungmin," dedi hyunjin yüzünde beliren hafif bir gülümsemeyle, "senin hiç favori gezegenin yok mu?"

düşündüm. bu zamana kadar hiç böyle bir şey üzerine kafa yormamış, onların gezegen olduğu gerçeği dışında ilgilenmemiştim bile.

"hayır," diyebildim annesinin elinde tabaklarla bize doğru geldiğini görürken, "sanırım yok."

lilac | hyunmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin