düşünüyordum.
her zaman yaptığım bir şeydi, bunu önemsemeyi umursamıyordum bile artık. düşüncelerim aklımın sınırları içinde sıkışmış, bu da bana baş ağrısı olarak dönmüştü.
evden yürüyüş yapmak amacıyla dışarı çıkmış, yarım saattir yürüyordum. yıllardır yaşadığım bu şehrin daha önce ayak basmamış olduğum caddeleri üzerinde yürürken aklımı düzene oturtmaya çalışıyordum. hayatıma biri girmiş, önce benimle arkadaş olmuş, bana dünyanın -pardon, kendi dünyasının demek istemiştim- güzel yönlerini göstermiş ve ona bağlanmamı sağlamıştı. siyah-beyaz bir tabloya benzeyen hayatımın üstünü gülerek ve eğlenerek elindeki renkli yağlı boyalarla boyamış, ardından ellerine bulaşan boyalara aldırmadan ellerimi tutmuştu. hayatıma giren bu güneş -ona yakışacak çok fazla kelime var- beni ısıtırken etrafımda oluşan karanlık sis dalgalarının da kaybolmasını sağlıyordu. bazen algılamakta zorluk çekiyordum çünkü uzun zamandır buna ihtiyacım olduğunu yeni fark ediyordum. sevilmemeyi, görmezden gelinmeyi ve umursanmamayı hayatın bir parçası zannederek hayatıma devam edebileceğimi düşünmüştüm. ama hyunjin hayatıma girdiğinde öyle olmadığını, her bir insanın sevilmeye ihtiyacı olduğunu anlamıştım acıyla.
ve işin acı tarafı, bu insan beni öpmüştü. ona güçlü köklerle bağlandığım, her dakika onu düşündüğüm ve ona muhtaç olduğum bu insan beni, nasıl hissettireceği konusunda meraklı olduğu için öpmüştü ve ben buna izin vermiştim. ona git gide çekildiğimi ve resmen onun buyruğu altında yaşamaya razı olan benliğimi hissedebiliyordum, çok istiyordu, onunla olmayı, yanından ayrılmamayı ve kendisini sevmesini çok istiyordu çünkü yıllar sonra ilk defa bu duyguyu hissetmişti, ilk defa bu sevginin kolları arasındaydı ve buna yıllardır buna muhtaç kalmıştı.
hyunjin'den hoşlandığımı biliyordum. sırf bana iyi geldiği için değil, sadece beni özel hissettirdiği için değil, sırf kendisi olduğu için hoşlanıyordum ondan. gözümde eşsiz bir ruh, dünyanın eşsiz bir parçasıydı adeta.
ama bir yandan neler olacağını bilememek beni üzüyordu. her ne kadar hyunjin beni öptüğü gün güzel hissettiğini söylese de beni, benden hoşlandığı için öpmemişti ve bir sorun da şuydu ki beni tekrar öpmesini büyük bir açlıkla istiyordum.
düşüncelerimi bir kenara çekerek açık havanın ve atmosferdeki temiz kokuyu içime çektim. ilk defa bulunduğum bu çevreye merakla göz gezdirirken parkın yanındaki leylak ağacıyla durdum.
her yerde bana kendini hatırlatabilecek unsuru bulunuyordu, bu şaşırabileceğim bir şey değildi. hyunjin leylakları çok sevdiğini söylediğinden beri onu leylaktan yapılmış bir taçla düşünmeden duramıyordum.
adımlarımı leylak ağacına doğru yönlendirdim. önce mor renklerinin güneş ışığıyla birleştiğinde ne kadar asil ve saf durduğunu izledim, ardından kokuları benimle tanışmak adına burnuma geldi, onları kabul edip huzurla içime çekerken neşemin yükseldiğini fark ettim.
elimi çiçeklere doğru uzattım. çiçeklerden birini kopartırken dudaklarımı büzdüm.
"seni onlardan ayırdığım için çok özür dilerim, ama inan bana sana çok iyi bakacak ve seni çok sevecek birine götüreceğim seni."
böylece elimde nazikçe tuttuğum leylakla birlikte eve doğru yürüdüm.
eve geldiğimde mutfağa ilerledim. annem yemek yapıyordu, bir şey demedim. telefonu elime alıp hyunjin'in numarasını tuşlarken bir elimle de güzelliği ile büyülendiğim leylağa bakıyordum. hyunjin bugün bisikletiyle dışarı çıkıp yapması gereken birkaç işinin olduğunu söylemişti. o yüzden onunla buluşmak adına eve gelip gelmediğini sormak istiyordum.
telefon beni çok bekletmeden açıldı, ancak duyacağımı sandığım ses hyunjin'in neşeli sesiyken duyduğum ses bayan hwang'ın ağlama sesiydi.
yaşadığım şaşkınlıkla konuşmaya çalıştım.
"b-bayan hwang, iyi misiniz? hyunjin nere-"
"hastanedeyiz seungmin, h-hyunjin..."
beynim duyduklarımla donup kalırken annem merakla bana döndü. devamını dinleyemedim. ve ben o an, hiçbir şeyi algılayamıyor fakat her yerimin yavaşça artmaya başlayan bir uyuşma hissiyle çevrelendiğini hissedebiliyordum.
✾
bugün hava çok güzel.
-k(fox)

ŞİMDİ OKUDUĞUN
lilac | hyunmin ✓
أدب الهواةtanıdığım bir hyunjin vardı bulunduğu her yeri çiçekler içinde bırakırdı. st: 301020 fn: 210321