"pluto! silgimi geri ver!"
önümdeki testin son sorusunu çözmekteyken ayağa kalkıp kedinin peşinden koşmaya başlayan hyunjin'e çevirdim kafamı. pluto'nun çaldığı silgiyi almak için ona uzanmış fakat pluto'nun kaçmasıyla yere yapışmıştı. dayanamayıp haline gülerken o da kaşlarını çatmış bir şekilde kafasını ovalıyordu. güldüğümü işitince bana döndü.
"komik mi?"
hala gülerken yanına ilerledim. "iyi misin?"
"bu, bu hafta çaldığı ikinci silgi. " dedi ayağa kalkarken. "ilkini hala bulamadık."
"eh, eviniz küçük sayılmaz."
yerlerimize geri geçtik. ders çalışmak için hyunjin'in evinde buluşmuştuk. ikimizin de seneye sınava girecek iki öğrenci olması, zamanımızı böyle kullanmamız için bir sebepti.
önümdeki testi bitirmenin rahatlığıyla hyunjin'e çevirdim gözlerimi. o daha testin yarısındaydı ve önündeki soruya fazla odaklanmış görünüyordu. kaşları kafasının içinde yaşanan münakaşadan dolayı çatılmıştı, aynı anda da dişleri alt dudağını adeta esir almıştı. bu yüz ifadesi, onun sinirli olduğu zaman da böyle görünüp görünmediğini merak ettirmişti bana. gerçi, hyunjin sinirleniyor muydu ki? yeni tanışmış olsak da ciddi anlamda hiç sinirli görmemiştim onu. yüzündeki gülümseme bunu görmeme hiç izin vermemişti, neşeyle kısılan gözleri etrafına böylesine pozitiflik saçarken nasıl görebilirdim ki? o pozitif dalgalarda bir negatiflik aramanın ayıp olup olmayacağı merak konusuydu.
bana ciddiyet ve merakla bunları düşündüren hyunjin, hayatıma hızla ancak o hızın sebep olacağı geçici hevesten yoksun bir şekilde girmişti. yanında hiç sıkılmıyor, onu upuzun, sisli ama bir yandan da günlük güneşlik bir yolmuş gibi keşfetmekten tatlı ve sıcak bir haz duyuyordum.
"seungmin, hey, nereye daldın?"
dudaklarından çıkan ismimle kendime gelirken ona çevirdim bakışlarımı. bana merakla bakıyordu, daha sonra bakışlarımız karşılaşınca kaşlarını sıkıntıyla çatıp önündeki testi işaret etti.
"şu soruyu yapamadım, yardım edecek misin?"
bir şey demeden başımı salladım ve yine bir şey demeden işaret ettiği soruya bakınca gözlerim büyüdü. en son testin yarısındaydı, fakat şimdi testin son sorusundaydı ve gerçekten buraya kadar tüm soruları cevaplandırmıştı.
kaç dakikadır düşüncelerimle, kafamın içinde birlikteydim? hyunjin onu izlediğimi fark etmemiş miydi? yoksa bunu görmezden mi gelmişti?
sorular yine beynimi meşgul etmeye başlayınca gözlerimi kapatıp geri açtım hızla ve soruya odaklandım.
"ATP ile ilgili yanlış olan bilgiyi sormuş. hmm, e şıkkı olacak. çünkü hidroliz tepkimelerinde atp kullanılmaz."
açıklamam üzerine soruyu bir daha okuduktan sonra gülümseyerek yüzüme baktı. "ah evet, doğru. teşekkür ederim!"
gözlerindeki ışıltı anladığını ve bundan mutluluk duyduğunu belirtirken ben de gülümsedim.
yıllar önce okuduğum bir kitapta gülümsemenin bulaşıcı bir şey olduğu yazıyordu, fakat buna inanmamıştım. sonuçta biri gülümsüyorsa ben neden bundan etkilenip gülümseyeyim ki, elbette o zamanlar böyle düşünüyordum. çünkü gülüşü benim gülüşüme ulaşabilecek biri yoktu etrafımda.ancak, şimdi, yanımda hyunjin vardı ve onun gülümsemesi öyle bulaşıcı, öyle güçlüydü ki göğüs kafesimi kırmadan kalbime ulaşabiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lilac | hyunmin ✓
Fanfictiontanıdığım bir hyunjin vardı bulunduğu her yeri çiçekler içinde bırakırdı. st: 301020 fn: 210321