3

742 123 77
                                    

bir bitkim vardı. ismi hiji'ydi ve o bir kaktüstü.

her sabah uyandığımda ona bakar, güzelliği sayesinde yüzümde bir gülümseme belirirdi. annem genellikle kendi çiçekleriyle kıyaslardı onu.

"sana benziyor, o yüzden seviyorsun." derdi.

haklı olabileceğini düşünüyordum. onun dikenleri vardı, benim duvarlarım. o susuz ortamlarda yaşamış bir bitkiydi, ben ise sevgisiz.

insan her zaman kendine benzer bulduğu şeye yakınlık duyar, onu kendiyle özdeştirirdi. ben de öyle yapmıştım.

ben bir papatya değildim, ben bir orkide değildim,

ben bir kaktüstüm.

ve belki de bu yüzden hiji'nin dikenleri dokunduğum zaman parmaklarımı kanatmıyordu.

kolumdaki saate baktım, çoktan öğlen olmuştu bile. odamda dolanıp durdum. yapacak hiçbir şey bulamıyordum. kitaplığıma baktım, okumadığım son üç kitabı da bu hafta okuyarak hepsini okumuş olmuştum.
yapacak bir şey bulamadıktan sonra yatağıma oturdum. hyunjin'i düşündüm. pluto ile ilgilenirken ne kadar eğleniyordur acaba.
belki benim de kedim olsaydı ben de sıkılmazdım.

boş boş oturup onu düşünmek yerine masamın başına geçip ders çalışmayı mantıklı bularak, masama doğru ilerledim.

yarım saat sonra zil çaldı. ardından annemin sesini işittim.

"seungmin, arkadaşın gelmiş!"

duyduğum şeyle hızla ayağa kalkıp kapıya doğru ilerlerken kaşlarım benden habersiz çatılmıştı bile. annemin yanına vardığımda ise şaşkınlıkla havalanmışlardı.

hyunjin karşımda duruyor, yüzünde onu tamamlayan gülümsemesi, üstünde onu gördüğüm diğer günlerden farksız renkli kıyafetleri, sadece farklı olarak hafif uzun kahverengi saçlarını bu sefer toplamış.

"hyunjin?"

"selam, umarım rahatsız etmemişimdir."

onu evimin önünde görmenin şaşkınlığı hâlâ üzerimdeyken başımı hızla iki yana salladım. annem onu içeri davet etti, bu aynen hyunjin'in annesinin beni evlerine buyur etmesine benziyordu, yüzünde aynı türden gülümseme bulunuyordu.

hyunjin annemle tanıştı, ben de pek konuşmadan onları izledim. benim aksime o bu konularda çok daha rahattı. insanlarla uzun yıllardır tanışıyormuş gibi sohbet ediyor, yüzündeki gülümseme insanları kendisine davet ediyordu. annemin hyunjin'e âşık olduğundan emindim.

odama geçtik.

"odanda hiçbir şey yok."

"gördüğün şeyler birer eşya hyunjin, olmadıklarını söyleyemezsin." dedim.

"hepsini okudun mu?" dedi kitaplığımın önüne geçerken.

"evet."

"vay canına." hâlâ gözleri kitaplarımı incelerken mırıldandı.

yatağıma oturduk. ona sorarcasına bakıyordum.

neden geldin?

birden, sanki bunu duymuş gibi söze girişti. "seni özledim. ve daha fazla bir araya gelmemiz gerektiğini düşündüm."

"öyle mi?"

"hı hı."

"olabilir tabi."

"sen istemiyor musun?"

sorusu karşısında durdum. istemiyor muydum? hayır, bunu söyleyemezdim. onunla olmaktan keyif duyuyordum. sıkıcı değildi, egoist değildi, bencil yahut bağnaz değildi. hwang hyunjin bunlardan çok uzak bir yerde yaşıyordu. orada yaşama hissini merak ediyordum.

"istiyorum tabi ki."

"pluto ile de oynarız."

"oynarız."

"şiir kitapları da okuruz."

"okuruz."

"sever misin?"

"severim hyunjin."

yerinde duramıyor gibiydi, yatağımdan kalkıp penceremin önüne geçti. o sırada orada duran hiji'yi fark etti.

"ah, bir kaktüsün var."

"ismi hiji."

"çok güzel."

hiji'yi ilgiyle incelemesi hoşuma gitmişti. yataktan kalkıp yanına adımladım.

"sen de kaktüsleri beğenir misin?"

"evet, çok hoşlar. ama asıl beğendiğim leylaklar."

"ya?"

"bayılırım onlara seungmin, çok güzel kokuyorlar."

şaşırmamıştım. hyunjin gibi birinin leylak sevmesi akşam olunca gökyüzünde ay'ın belirmesi kadar normal ve etkileyiciydi.

o gün onunla daha da yakınlaşmış, kahkalarla gülüşmüştük. hatta öyle ki bu çok uzun sürmüştü, ikimiz de susamıyorduk. sanırım onun yanında kendimi keşfe çıkıyordum.

hyunjin gittiğinde annem yanıma geldi.

"hyunjin çok hoş birisi."

"evet öyle."

"niye bana bir arkadaş edindiğini söylemedin?"

sorusu üzerine o ana kadar bakmadığım yüzüne baktım. yüzünde anlamlandırmak için kendimi yetersiz ve bilgisiz bulduğum bir ifade vardı, hiçbir zaman çözemediğim o ifadeyi çözmek için bu sefer de kendimi yormadım.

"umurunda mı?"

"seungm-"

"yemek saatinde görüşürüz."

sözünü hızla keserek penceremin önüne geçtim. hiji'yi okşarken gitmesini bekledim. birkaç saniye sonra hiçbir şey demeden kapımı kapattığında tuttuğum nefesi geri bıraktım.
sonra hiji'ye yağmur yağdı.

lilac | hyunmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin