ertesi gün hyunjin ile sahilde buluştuk.
"dalgaların sesini dinlemeyi çok seviyorum, kendimi bir martı gibi hissettiriyor."
güldüm. "martı mı?"
"evet, her an uçmaya hazır bir martı gibi."
"kulağa mantıklı gelmiyor."
"her zaman her şeyin mantıklı olması gerekmez seungmin," bana döndü. yüzünde bir ciddiyet görebilmiş olsam da bunu o şekilde adlandıramazdım. dile dökmekte zorluk yaşayacağım ifadeler dolanıyordu yüzünde. sanki biraz daha bakarsam toprağa karışacaktım ve hyunjin de üstüme çiçek ekecekmiş gibiydi. "mantık sınırları içinde kalmak mantıklı değil."
"hey, neler söyledin öyle!"
güldüm, o da güldü. ardından üstümüzden geçen uçak sesiyle başını kaldırdı, ters dönmüş bir denizde yüzüyor gibi gözüken uçağı izledi bir süre. ben de izledim, fakat onun kadar değil, bir süre sonra sıkılıp ona çevirmiştim bakışlarımı. yüzü çok hoşuma gidiyordu, hatta öyle ki bazen onu kıskanıyorken buluyordum kendimi. yüzü bir tuvaldi; gözleri, burnu ve dudakları ise sanki bir ressam tarafından çizilmiş gibiydi. kız arkadaşı olup olmadığını merak ediyordum.
uçak küçülüp bulutların arasına karıştığında bana döndü tekrar, gözlerimi ondan çekip çekmemek adına ikilemde kaldım, ancak o zaten görmüştü. söze girmeden önce yine gülümsedi, sanıyorum ki gülümsemek onun için nefes alıp vermek gibi bir şeydi.
"sence de uçaklar metalden oluşmuş kelebekler gibi değiller mi?"
"ah? evet, sanırım öyleler."
itiraf etmem gereken bir şey varsa o da hyunjin'in dünyasında yaşamayı deli gibi çok istememdi. kendine yeni bir evren oluşturmuştu ve oradaki şeyleri gerçek hayattaki olgularla birleştirip bana sunuyordu. bu bir davet miydi yoksa oldukça basit ve sıradan hayatımı gözüme sokma amacı taşıyan bir hareket miydi karar veremiyordum. ancak emin olduğum bir şey vardı,
eğer bana kendi dünyasına götürmek için elini uzatırsa o eli tutacak ve bırakmayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lilac | hyunmin ✓
Fanfictiontanıdığım bir hyunjin vardı bulunduğu her yeri çiçekler içinde bırakırdı. st: 301020 fn: 210321