2.1 BÖLÜM
“Aşk, inanmaktır aynı zamanda. Sevgiline gönlünü verdiğin gibi ruhunuda vermektir. Gerekirse benliğini teslim etmektir. Ruhundan ruh, gücünden güç katmaktır.” Diye yazmış Jack London ‘Martin Eden’ kitabının satırlarına. Bu söz İmhotep’in Anubet’e duyduğu saf aşkı anlatmıyormuydu.İmhotep, sevdiği kadına gönlünü verdiği gibi ruhunu ve benliğini veren bir adammış. Belliki Anubet’e aşık olduğu için ne istese yapmış ne söylese inanmış. İmhotep’in en büyük şansızlığı ise güç ve iktidarı seven sinsi bir yılan olan Anubet’e kalbine açmasıymış.
Sınıftan çıktığımızda ne kadar zamandır düşüncelere daldığımın farkında değildim taa ki dekanın yakışıklı oğlu Matthew Woods’a çarpana kadar daha doğrusu üstüne uçana kadar.
Önümdeki uyarı tabelasında yazan ‘dikkat kaygan zemin’ yazısını görmemiştim. Bir anda ayağım kaydı freni kopmuş araba gibi kendimi durduramamıştım eminim şuanda buz pistinde paten yapmayı yeni öğrenen çocuklar gibiydim. Elimdeki kitaplarla birlikte öne doğru uçarken Gözlerimi sıkıca kapattım artık kaderime razıydım umarım bir tarafımı kırmazdım.
Kendimi serbest bırakıp öne doğru uçtum. Uçuşum düşündüğüm gibi sert ve acılı olmamıştı. Elimle zemini yoklarken yumaşak bir kumaşa denk gelmişti biraz daha elimi bastırdığımda bunun zemin değil kas olduğunu farkına vardığımda korkudan tek gözümü yavaşça açtım karşımda sarışın saçlar, biçimli bir burun, yeşil gözler ve seksi dolgu dudaklarla karşılaştım bu bizim sınıftaki dekanın çapkın oğlu Matthew’den başka biri değildi.
Matthew ile yüzlerimiz birbirine bakıyordu o kadar yakındık ki nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Kahretsin! Matthew’e Kaola gibi yapışmıştım.
Matthew yarım ağız gülümsediğini farkettim sırada gözlerim yavaşça yanağındaki gamzesine kaydı oradan da dolgun dudaklarına ‘öpülesi dudaklar’ ne düşündüğüm farkına vardığımda yavaşça yutkundum. Matthew Yutkınduğumun farkına vardığında gülümsemesi yüzne daha da yayıldı.
Rahatsızça kımıldanıp, ayağa kalkmaya çalışırken Matthew beni tutan kolları daha da sımsıkı tutmaya başladı. Gözlerimi kıstım sinirli bir şekilde bakmaya başladım.
Matthew “Şu kızgın bakışlarını üzerimden çek hiç baştan çıkarıcı gözükmüyorsun aksine korkutucu gözüküyorsun.” Dedi gülerek, ıslık çalıp pişkince sırıtıp konuşmaya devan etti. “Ah! Freya, diğer kızlar gibi kollarıma atlayacağını ve gözlerinle dududaklarımı sömüreceğini hiç düşünmezdim.” Dedi boğuk çıkan sesiyle. Yanaklarım sanki alev alev yanıyormuş gibi sıcaklamıştı. Şuan Yüzümün domates gibi kızardığına adım kadar emindim. Sesimin titremesi engellemek amacıyla derin nefes aldım. “Matt.. hew saçmalayı kessipp beni bırakabilirmisin?” dedim. Ama kahretsin her heyecanlandığımda olduğu gibi sesim titremişti.
Matthew bir anda ciddileşip kulağıma doğru yaklaşıp nefesini yavaşça kulağıma doğru üfledi ve baştan çıkarıcı bir sesle fısıldayarak. “Seni bir şartla bırakırım. Bana saat 13.45 de Golden Gate caddesindeki Caffe Grecoda bir öğlen yemeği ısmarlarsan buradaki tüm yaşananları unutabilirim ve belki de sana ilk öpücüğünü verebilirim.” Dedi. Ağzımı şaşkınlıkla açtım. Daha sonra bu şaşkınlığımın yerine kızgınlık ele geçirdi. Kırmızı görmüş boğa gibi burnumdan solumaya başladım. Bu hadsiz nasıl benimle bu şekilde konuşabilirdi.
Edepsiz herif!
Ellimi yumruk yapıp göğsüne vurmaya başladım. Beni sımsıkı saran kollarında kurtulmak amacıyla tüm vücudumu geriye doğru çekmeye çalışıyordum. Matthew’in gür kahkalarına bakılırsa yumruklarım pek etkili değildi tabi olmazdı benim minik yumruklarım onun gibi kas yığınına etki etmezdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUMYA'NIN AŞKI ~İMHOTEP ~ (KASIM AYINDAN İTİBAREN DEVAM EDİLECEKTİR!)
FantasíaMısır Tanrıları ile Yarı Tanrı olan İmhotep'in savaşı ve bu savaşın ortasında kalan masum bir kız...