2. BÖLÜM: AKREP

44.6K 5.6K 8.1K
                                    

2

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

2. BÖLÜM: "AKREP"

Sam Tinnesz, Far From Home (The Raven)

Ölmek için çok genç ama yaşamak için de oldukça geç kalmış hissettiğimiz zamanlar hep olacaktı. Telaşlı bir kaybolup gitme isteğiyle, kendini gösterip bir yıldız gibi parıldayabilme arzusu birbiriyle çarpıştığında, insan önce hangisine yenilirse yenilsin, bir kez de olsa kayboluyordu.

Kaybolmuştum.

Üstelik henüz seçimimi bile yapmamışken olmuştu bu. Öylece yolumu kaybetmiştim.

Buz gibi beyaz çarşafın üzerinde çırılçıplak uzanırken açık camdan sızan rüzgar camı örtmek için çekilmiş zar kadar ince tül perdeyi uçuşturuyor, perde bir bayrak gibi dalgalanırken söken şafağın damarlarda yolculuk eden seyyah kan şelalesini hatırlatırcasına kırmızı bir verem gibi odanın beyaz kumaşına yayılıyordu.

Teni gümüş renkli bir metal gibi parıldayan o akrebi gördüğümde hâlâ yatakta uzanıyordum, yavaşça yatağıma tırmandı, beyaz çarşafımın üzerinde zehirle şişmiş kıvrık kıskacını kasarak ilerliyordu. Küçük görüntüsüne rağmen zehirli hareketleri öyle tehlikeli görünüyordu ki tüylerimin diken diken olduğunu hatırlıyorum.

Çıplak bacağımın üzerine çıktığında hiç hareket etmedim. Rüzgar usul usul tül perdeye çarpıyor, perde havalanıyor, içeri sızan rüzgarın ıslıklı nefesi tenimde dolaşıyordu. Kaygan derisinin cildimin üzerindeki hareketlerini hissettiğimde omurgamdan yükselen ateş öyle güçlüydü ki tüm bedenim cehenneme ait bir kuyuda kavlayana dek yanıyormuş gibi hissettim. Akrep tenimde ağır ama ölümcül izler bırakarak ilerledi. Uyluğumu ezip geçti, kasıklarıma ulaştığında bacaklarımı biraz daha ilerledim ve şiş iğnesinin hareketlerini gözlemledim. Göğsüm, aldığım her nefesi öğütmekte zorlanıyormuş gibi hızla yukarı kalkıyor, kolay kolay sönmüyordu.

Akrep kıskacını benim için tamamen kıvırdı, kasıklarımdaki ince deriye batırmak için gerindi. Alt dudağımı ısırdığımda şimdi çarşaflar üzerime dolanmıştı ve akrep dövmeli bir kol belime sarılırken nefeslerimiz birbirine karışmıştı; gözlerimi hızla açtığımda şafak söküyor, kızıllık bileği kesilen bir kadının beyaz derisinden gözyaşı misali süzülen kan gibi beyaz odama süzülüyordu. Tam iki haftadır her gece rüyalarımda konaklayan o kabus, kargaların gagalarının tenimi parçaladığı kabusların üzerini kendisiyle örtmüştü. Daha dehşet verici değildi ama bir yanım daha sarsıcı olduğunu düşünüyordu.

Bir süre beyaz yüksek tavanı izledim ve rüyanın izlerinin tenimden silinmesini bekledim. Nihayet nefes alıp verişim rahatsız edici bir düzene girdiğinde çarşafı çıplak bacaklarımla iterek yataktan kalkıp üzerime ince pamuktan bir gömlek geçirip banyoya doğru ilerledim. Su akmaya başladığında, akrebin bir mühür gibi koluna kazındığı nefesin sahibi tenimden silindi ve o akrep su dolu küvetin içinde usul usul boğulmaya başladı.

HAFIZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin