Nihat Ünal – Vişneli Şarkı
Deyim Yerindeyse – Ben Bir Yabancı
2. ZAMANIN PARMAK UÇLARI
Görünenler, her zaman gerçeklere karşı gelir.
Ruhumun içinde, küflü kanların çevrelediği okyanuslarımın en derinindeydim. Kollarıma, dizlerime, bacaklarım gül dikenleri batıyor, beni bir türlü o güle yaklaştırmıyorlardı. Oysaki gülün kokusu çok hoştu, o gülü oradan almam gerekiyordu; gülün arkasında tehlikeli bir tilki vardı. Ancak bunu yapabilecek kadar cesaretli değildim, dizlerim yara bere içerisindeydi. Yürüyemiyordum, çok korkuyordum. Sanki bir şeyler zorla yayına oturttuğum yerden taşmıştı. Artık düzenim kurulu değildi, bir şeyler eskisi gibi eksiliyordu ve ben onları tutamıyordum.
Sertçe öksürdü ruhum. Elbisesinin eteklerini çekiştirdi ama nafileydi, o etek uzamayacaktı. Bakışları karşıdaki duvardaydı. Duvarda, duvara küflü bir çiviyle sabitlenmiş piyano resmi içeren bir tuval vardı. Piyano resminin önüne bir avuç kan serpiştirilmişti, tuval görünemez hâldeydi.
Ruhum o tuvalin içinde olmak istedi.
Güneş ağır ağır dans ederek gökyüzüne yükseliyor, ay yerini güneşe bırakıyordu. Sabah saat altıydı. Yine erkenden kalkmıştım, uykuyu çok sevsem de küçük yaşlarımdan beri asla çok uyuyamıyordum. Bir şeyleri koruma içgüdüsüyle her zaman ayaktaydım. Dün gece Berkay'ın dediğini yapmış, numarayla ilgilenmiştim ancak sonuç yine hüsrandı. Numara kullanılmıyordu. Bunu öğrenmek daha da canımı sıkmıştı ve sinirlerim tümden bozulmuştu.
Daha sonra her şeyi boş verip Mümtaz Arslan dosyasıyla ilgilenmiştim, suçları öyle kötü, öyle iğrençti ki bir yerden sonra bakmayı bırakmıştım. Sadece uyuşturucu ve terör kısmıyla ilgilenip şimdiye kadar bunlarla ilgili ne suçlara karıştığını, nasıl adımlar izlediğine falan bakmıştım, küçük defterime bunlarla ilgili not çıkarmış, saat üçe gelirken koltuğumda uyuya kalmıştım.
Şimdi ise salondaydım, boydan boya camımın önünde, beyaz kupamın içine doldurduğum çayımı tüketiyordum. Cam boydan boya görünüyordu ancak tam ucu tavana değmiyordu, tavanın biraz alt kısmında kesiliyordu. Tel tel perdelerle örülmüştü bu cam, şu anda açıktı perdeler. Yan tarafında uzunca bir kalorifer peteği bulunuyordu. Diğer duvara döndüğümüzde bahsettiğim balkon kapısı vardı, yine diğer duvara döndüğümüzde genişçe olan, misafirlerim geldiğinde kullandığım yemek masam vardı. Diğer kısımda ise kapı vardı ve duvarlar böyle çevriliydi. Balkon kapısının olduğu yerdeki perdem koyu yeşildi, koltuklarımın rengiyle uyumluydu. Tam ortada ise dörtlü, genişçe bir koltuğum vardı. Yanlarında ise birbirlerine bakan tekli koltuklarım vardı, bunların rengi de koyu yeşildi. En ortada sehpam vardı. Salonda büyükçe, siyah, gri simlerin olduğu bir halı vardı. Simler ayağımıza yapışmıyordu, yıldızları andırıyorlardı. Dörtlü koltuğumun tam karşısında ise duvara dayalı TV'm ve TV ünitesi vardı.
Üstümde hâlâ pijamalarım vardı, iki avucumla sıkı sıkıya sardığım kupamın içine hafifçe üfledim ve tekrar dudaklarıma yaklaştırarak minik bir yudum aldım. Çayı şekersiz içiyordum, şekerli küçükken çok severdim lâkin sonradan bırakmıştım. Çayın o enfes tadı damağıma yayılırken gülümseyeceğim sanmıştım, çay bana oldukça huzur veriyordu; en az bal kadar. Balı da çok seviyordum, ömrümün sonuna kadar sadece bal yiyip çay içebilirdim.
Tekrardan çayımdan bir yudum aldım, zaten usul usul ılımıştı, dibinde de az kalmıştı ve çayımı hemen bitirip Gülşahlara inmem gerekiyordu, Gülşahlarda köpeğim Tarçın vardı, dün kızlarının yanına bırakmıştım, onunla oynayıp eğlenmeyi seviyorlardı. Tarçın benim küçük köpeğimdi, bir trafik kazasında annesi ölmüştü, daha yavruyken bulup almıştım onu oradan. Tüyleri tarçın rengi olduğu için ismini Tarçın koymuştum, tarçını çok severdim, kışın salebin üzerine dökmeyi, kokusunu... Tüyleri de o rengi andırınca hemen koyuvermiştim ismini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖVÜŞ OYUNU | MÂHÎ BİR
Mistério / Suspense❝Bir travma, sizi nereye kadar ulaştırabilir?❞ Küllerinden doğan vardı, bir de ölümünün ardından küllerini gömen. Genç kadın ise ikisini de olamayacak kadar yaralıydı. Aybeniz Asya Akyüz. Ruhu, bir sonbahar ayında, yalnız bir bankta canice katledil...