14. YANGINA KİBRİT OLMAK

611 55 8
                                    

Selam, keyifle okuyun!<3

Femrez - Zincirler 

14. YANGINA KİBRİT OLMAK

Yükü ağır olanın, her zaman başarısı daha tadında kalır.

Açılmış zihinlerden fışkıran bir avuç kanın akmaya başlaması gibiydi tükenmek. Ne kadar üstüne gitsen, ne kadar üstünü çizsen de başaramamak gibi. Aksine, aslında insanın kendi hatalarıyla kaybetmesi her şeyden daha olgunlaştırıcıdır. Kendi kemikleriyle kaybetmek, kendi uğraşlarıyla yenilmek, insanlarda hep yeni bir sayfa açtırır. Sayfa temizdir, sayfa siyah olsa dâhi, en temiz sayfa siyahtır. Hiçbir şeyin simsiyah olması onun kirli olduğunu göstermeyecek kadar temizdir. O sayfa simsiyahtır lâkin tertemizdir.

Zihnimden kopup kaçan çığlıklar, ucu sivrileşmiş bıçağa dokunarak ruhumun boğazına dayanmıştı. Orada kalıp öldürülen ruhum, aslında öldürülemeyecek kadar ölüydü. Soluğu boğazına tıkanmış, ağlamaktan bitap düşmüş koyu renkli gözleriyle o ücra köşeyi arıyordu. En rahat nefes alabildiği yer orasıydı ancak kaybetmişti. Oksijeni yoktu. Nefes alamıyordu ve kesici bıçakla uğraşması çok zordu.

Kaybettiğini düşünüyordu.

Aksine kazanmıştı.

Gözümden bir damla akarken son günlerde ne kadar da çok ağladığımı düşündüm. Avuçlarına alıp sıka sıka nefesini kestikleri psikolojim ne kadar da berbattı. Beni mahvetmişlerdi, tek tek ektiğim yaşam fidanlarını acımasızca çiğneyip onların da soluklarını kesmişlerdi. Közü harlayıp soluğumu daha da yakmışlardı. Islak topraklardaki adım sesleri kulaklarıma fısıldıyordu. Ama benim takatim kalmamıştı.

"Abla," diye fısıldadı kulağımdaki Aylin. Sesi çok uykulu geliyordu. "Neyin var?"

Avuç içlerinde kesikler dolu olan eldivenin ucunu tezgâha sürte sürte çıkardım. Saat gece yarısına geliyordu, başıma ağrı daha sert vururken, boğazım da yangınlar varmışçasına yanıyordu. Kötü hissediyordum.

"İyi değilim." diye mırıldandım. "Sadece sana ihtiyacım var," diye tekrar ettim. "Yanıma gelebilir misin? Lütfen."

O Kırşehir'de, ben ise Ankara'daydım. Kısa sürede buraya gelebilirdi. Sadece yanıma gelmesini istiyordum, birkaç gün önce okuduğu İzmir'den annemlerin yanına, Kırşehir'e geçmişti. Önce benim yanıma geleceğini söylemişti ama o zaman şakalaşıyorduk. Şimdi ise keşke ciddi olsaydık deyip yakınıyordum.

"Abla," diye mırıldandı ve birkaç tıkırtı duydum. "Sen iyi misin güzelim?"

Çıkardığım eldiven, usulca takıldığı tezgâhtan yere, ayak ucuma düştü. Avucum sertçe tezgâha yaslanırken, bordo ojenin süslediği tırnaklarımı da sertçe tezgâha batırdım. Avuç içlerimde ki kesikler yanıyormuşçasına sızlamaya başladı ama umurumda değildi. Umurumda olan tek şey, buz alevlerinin içerisinde tutuşan ruhumdu.

Aylin uykuluyken çok geri zekâlı oluyordu.

"Değilim, olsam gecenin bir saatinde seni arar mıydım?"

"Abla," diye tekrar etti yine. Ses tonu telaşlanmıştı. "Ne oldu? Annemler bir şey mi yaptı? Neyin var?"

Telaşlı sesine ev sahipliği yapan kulaklarımda uğultu meydana gelirken azıcık yan tarafa adımlayıp dolaba yetişebilmeme rağmen parmak uçlarımda yükselip, cayır cayır yanan avuç içlerimle dolap kapağına tutunup dolabın kapağını araladım. Soğuk kulpa tutunan avuç içlerimin harareti bir miktar da olsa azalırken, başımdaki ağrıyı daha sert hissettim. Gözlerim ağırlıkla ve yorgunlukla kapanmak istiyor, bense onlara karşı bir savaş vermeye çalışıyordum ve kazanıyordum.

DÖVÜŞ OYUNU | MÂHÎ BİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin