26. KÜL KIRINTILARI (+18)

1.5K 19 375
                                    

Sena Şener - Teni Tenime

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sena Şener - Teni Tenime

Yüksek Sadakat - Kafile

26. KÜL KIRINTILARI

Gökyüzünden başlayıp yeryüzünde sonlanan kırık hayatımın ezgisi, elbet bir gün ruhuma da intikal edecekti. Zamanın külfetine saplanan yalanlar acı içerisinde kalmış, zihnimde var olan sancılar bir bir intihar etmeye başlamıştı. Göğüs oluğumda başlayan ve zikzak çizen duygularım, beni alaşağı etmek üzereydi. Her bir duygu boğazıma dolanmış, beni yiyip bitirmek için üstün bir çaba sarf etmeye başlamıştı. Sanki duygularım keskin bir bıçaktı ve boğazıma dayanıp beni öldürmek istiyordu.

Bazı duygularım yeniden baş göstermiş, beni emip resmen tüketmeye başlamıştı. Damarlarımdaki kanın çekildiğini ve oraya bambaşka bir duygunun enjekte edildiğini hissediyordum. Zira bu kadar süre içerisinde, gömmekle uğraştığım duygularım arsız bir titreşim eşliğinde tekrar var olamazdı. Lâkin oluyordu, duygularım ruhuma uzanıp beni yıkmak üzereydi.

Kuruyan dudaklarımı ıslatıp dudaklarımı usulca araladım ve o aralıktan nefesimin dışarıya sızmasına izin verdim. Saat kaçtı hiçbir fikrim yoktu lâkin cam tavan sayesinde içeriye giren güneşin ışınları, tenimi eşelemek üzereydi. Güneş tam tepede değildi ancak oraya oldukça yaklaşmıştı. Buna rağmen güneşin ışınları gözümü almıyor, cam tavan olmasına rağmen ona rahatça bakabiliyordum. Sanırım cam tavanda başka bir türlü kaplama vardı.

Karnımdaki sızı yüzünden uykum bölünüp dursa da en sonunda rahat bir uyku çekebilmiştim. Ve itiraf etmek gerekirse, uzun zaman sonra geçirdiğim en güzel gece falan olabilirdi. Yanımdaki adamın kokusu bile beni uyuşturup mayıştırıyordu. Onun sıcaklığına ve kokusuna karışmışken huzursuz bir uyku çekmem mümkün dâhilinde bile değildi. Bu nedenle uykumun bu kadar huzurlu olmasını da garipsemiyordum.

Kafamı yastığa sürterek kafamı biraz daha ona çevirdim. Derin uykusundayken onu izlemek, geçmişimdeki en sevdiğim şeyler arasında başı çekiyordu. Zira huzur bulduğu her an ben de huzur buluyordum. Sabah uyandığımda onun göğsünün üstündeydim ve bu beni o denli korkutmuştu ki, hızlıca üstünden inip yaralarını kontrol etmiştim ve bir sorun olmamasıyla beraber rahatlamıştım. Celâl şimdi huzurlu bir uyku çekiyordu, bunu rahatlıkla mimiklerinden bile anlayabiliyordum. Ancak yüz hatları hâlâ çok sert duruyordu ve bu biraz ürkütücüydü. Kaşları da hafiften çatılmıştı. Kendi kendime kıkırdamadan edemedim. Papatya'ya çok benziyordu. Ufacık bebeğin onunla bir ilgisi olduğunu ilk bakışımda bile rahatlıkla anlayabilirdim.

Tek kolunu yine yastığın altına doğru sokmuş, yüz üstü uzanıyordu. Dün geceden tek farkı bu sefer bana dönüktü. Yüz üstü uzanıyor olsa da kafasını yan çevirmişti. İnce beyaz pike kalçalarının hemen üstündeydi, bronz tenini tamamen açıkta bırakmıştı. Üşüyeceğini düşünmediğimden üstünü örtmemiştim ben de.

DÖVÜŞ OYUNU | MÂHÎ BİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin