Teoman - Kupa Kızı ve Sinek Valesi
Yüzyüzeyken Konuşuruz – Ölsem Yeridir
4. KARANLIĞIN İÇİNDEKİ YARA
Zihnim yokuşsuz bir yoldu, avuçlarımı kirli eteğime sürte sürte tırmanıyordum o yokuşsuz yolu. Yokuşsuzdu ancak karanlıktı, uçsuz bucaksızdı. Nefeslerim derine inemiyordu, avuçlarıma doldurduğum sıcak küller, avucumu yakmıyordu çünkü ellerim hep soğuktu benim. Avuç içlerim o kadar soğuktu ki, bir avuç sıcak kül bile onları ısıtamıyordu. Ruhumun ucuna takılmış soru işaretinden lâcivert mürekkep damlıyor, o mürekkep birikmiş kan göledinin içine düşüyordu. Düşme sesinden gelen mırıltı kulaklarımdaydı, ancak ben sadece karşımdaki boş kaldırama bakabiliyordum.
Ruhum çok yorgundu, ona yaklaşıp onu sımsıkı sarmak istiyordum ama o dört duvarın arasına asla giremiyordum. Sanki biri benim kaderimi yazıyordu, bunu hissedebiliyordum. Ama o idam iplerinin karşısına geçemiyordum bir türlü. Beni yazan çok korkuyordu bundan, idam iplerine yanaşmamdan çok korkuyordu. Ne yapsam, ne etsem ona bunu açıklayamayacaktım.
Ruhum kaldırımın tam ucundaydı, o yokuşsuz yolun tam sonunda. Bense karşısındaydım, aramızda mesafeler vardı lâkin bir o kadar da yoktu. Karnıma ağrılar giriyordu, ruhumun dudaklarında buruk bir tebessüm vardı. Yanına yaklaşıp parmak uçlarımı bastıra bastıra o gülümsemeyi silmek istiyordum, çünkü emindim; o gülümseme az sonra gelecek olan gözyaşlarının habercisiydi. Onun yanına yaklaşmak istiyordum, boğarcasına sıkıp sarılmak istiyordum.
Şakaklarıma ağır bir ağrı vurmuştu, karakolun otoparkındaydım. Arabamdan az önce inmiş, sokak lambasının aydınlatmaya başladığı yolu ilerlemeye başlamıştım. Hava yaz aylarına göre daha erken kararmaya başlamıştı, saat akşam dokuza geliyordu muhtemelen. Turuncu ışık gözlerime vuruyordu, daha dün burada çok huzurlu hissederken şimdi o huzurun kırıntısı bile yoktu bende. Evet, bugün benim doğum günümdü ancak asla böyle hissetmiyordum. Kafama küflü çivilerle endişe tohumları çakılmıştı, Celâl'e güvenmekle hata mı ettim, diye düşünüyordum. Belki de o haber vermişti, bunu asla ama asla bilemezdim. Sorgusu bile saçma gelmişti bana. Kafam o kadar karışıktı ki, nefessiz kalıp boğulacağım sanıyordum. Kafamın içi mahvolmuş gibiydi, tepetaklak olmuş gibi hissediyordum.
Kural bir, gerçekten ama gerçekten hiç kimseye tam anlamıyla güvenme.
Celâl'e tam anlamıyla güvenmemiştim ancak yine de güvenimi boşa çıkartmış gibi hissediyordum, onun dürüst olduğunu düşünüp dosyayı teslim edebildiysem, bu onun dürüstlüğüne güvenmemdendi ama bunu da yarı yolda bırakmıştı sanırım.
Az önce göndermişti dosyayı, telefonuma. Asla aklım almıyordu. Gelen çetenin Mümtaz Arslan'la bir alâkası olmadığını düşünüyorduk ama Mümtaz Arslan'ın kolu genişti, belki de bir tanıdığının çetesiydi? Bunu asla bilemezdik.
Aptal bir ahmaktım, kelimenin tam anlamıyla aptal bir ahmak.
Sokak lambasının altından hızlıca geçtim, ayaklarım üstünde yürüdüğüm asfalt yolu dövüyordu. Sanki ruhum ve düşüncelerim karışmış, koca bir dev oluşturmuşlardı; bu ayaklar da o deve aitti. Başka bir şekilde açıklayamazdım bunu.
Bugün burada sabahlamak zorundaydım, Celâl'den her ne kadar dosyayı almak istesem de bu onu daha da kuşkulandırırdı, yanına gönderdiğim ekipten sonra başka bir ekip daha göndermekti en iyisi. Hem daha diken üstünde hissederdi, bizimkiler de bir şey sezerse hemen haber verirdi.
Karakol binasının önüne çıktığımda dümdüz yürüdüm, kapıya yanında yaklaşsam da sensörlü kapı beni algıladı ve hemen açıldı. Kapıda nöbetçiler vardı ancak beni tanıdıkları için fazla bir tepki vermemişlerdi, sadece gülümseyerek selam vermişlerdi. Ben de telaşımın fazla dışarıya çıkmamasına özen göstererek selamlarını almıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖVÜŞ OYUNU | MÂHÎ BİR
Misterio / Suspenso❝Bir travma, sizi nereye kadar ulaştırabilir?❞ Küllerinden doğan vardı, bir de ölümünün ardından küllerini gömen. Genç kadın ise ikisini de olamayacak kadar yaralıydı. Aybeniz Asya Akyüz. Ruhu, bir sonbahar ayında, yalnız bir bankta canice katledil...