''Saçma saçma konuşma. Tabii ki polise gideceğim,'' diye direttiğimde Batıkan sert bir şekilde koluma yapışmıştı. Beni kendine doğru çekerken gözlerimin içine bakmaya devam ediyordu.
''Sana panik yapılacak bir şey olmadığını daha kaç kere daha söyleyeceğim,'' dediğinde bakışları tehditkar bir tona bürünmüştü. Sesi de bir o kadar tehlike kokuyordu.
''Farkın da mısın bilmiyorum ama İlkim'den hala haber alamıyorum. Kız bir sabah ansızın ortadan kayboluyor, kıyafetlerinin çoğunu bırakara! Üstelik telefonuna bile ulaşamıyoruz. Geride sadece kıyafetlerini bırakarak gidiyor. Sanki hayatımızda hiç var olmamış gibi. Nasıl merak etmiyorsun. Sakin kalabiliyorsun?'' diye çemkirdiğimde bu sefer ellerini iki omzumun üstünde sabitledi ve yüzünü yüzümün hizasına getirdi.
''Başı bela da falan değil. Polise de gitmen çok saçma. Gitmek istemiş ve gitmiş. Böyle düşün,'' dediğinde dişlerimi sıkarak kendimi geri çekmeye çalıştım ama yine izin vermedi.
''Nasıl bu kadar sakin olabiliyorsun? Hadi İlkim'i daha yeni tanıyorsun. Kuzey? O senin çok yakın arkadaşın değil mi? Salak mısın? Üstelik çok hasta. Onun içinde mi endişelenmiyorsun?'' dediğimde çarpık bir şekilde sırıttı.
''Emin ol Kuzey merak etmemiz gerektirecek bir şey yapmıyordur. En azından şimdilik. Üstelik yakında ikisi de bizle irtibat kuracaklardır. Ama sen şimdi onların peşine polis takmaya çalışırsan izlerini gerçekten kaybettirirler ve sen arkadaşını uzunca bir süre göremezsin!'' dediğinde gözlerimi kısara yüzünü süzdüm. Kaşlarım hafifçe çatılırken benden onay bekleyen yüz ifadesine açık bir netlikle bakıyordum.
''Sen nerede olduklarını biliyor musun?'' dediğimde kaşlarını kaldırdı.
''Saçmalama. Ama emin ol onlara ulaşmamızı istediklerinde sende nerede olduklarını öğreneceksin. Sadece biraz sabret olur mu?'' dediğinde tekrar gözlerine baktım.
Orada yalan yoktu. Bana güven veriyordu. Sorgulama gereği duymuyordum. Öyle bir güven. İnanmamak için hiçbir sebebim yokmuş gibi hissediyordum. O kadar güven verici ve sevecen bakıyordu ki. Onu kızdırdığımda bile, sinirden köpürürken bile o güven duygusu gözlerinden kaybolmuyordu. Ve bana böyle hissettiriyor olması beni gerçekten korkutuyordu.
Gözlerinde ki o ton parmak uçlarımın uyuşmasına sebep olurken yavaşça kaşlarımı daha da çattım. Artık böyle hissetmekten yorulmuştum. Karşımdakinin gözlerine baktıkça içime yayılan çaresizlik duygusu beni yoruyordu. Kendimi hızla ondan çekmeye çalıştığıma beni yine bileğimden yakaladı.
''Bırak,'' diye inlediğimde kaşları çatılmıştı.
''Yine ne oluyor?'' dediğinde omuzlarımı silktim.
''Bırak, tamam!'' diye çemkirdiğimde kaşlarını kaldırdı. ''Tamam, kabul. Bizi arayacakları günü bekleyeceğim. Polise falan da gitmeyeceğim ve kimseye bir şey anlatmayacağım! Bırak!'' diye sert bir şekilde konuştuğumda hala netlikle gözlerimin içine bakıyordu. ''Hiçbir şey olmadı. İşimin başına geçeceğim!'' dediğimde bileğimi yavaşça bırakmıştı. Onun bakışları altında kendimi odadan zar zor atarken sırf koridoru gösteren pencereden beni görmemesi için ters yönde yürümeye başlamıştım. Hatta koşmaya. Koşa koşa lavobaya geldiğimde kendimi hızla tuvaletlerden birine attım ve kapıyı kitleyip klozetin kapağını indirip üzerine oturdum.
Başımı ellerimin arasına alırken sert sert nefes alıp vermeye devam ediyordum.
O kadar farklı hissetmeme sebep oluyordu ki...
Mitat'ı severken böyle hissettiğimi hatırlamıyordum.
Sadece Mitat'ı görmek hoşuma gidiyordu. Ne yapmam gerektiğini kestiremiyordum. Mitat'ı yakışıklı buluyordum. Ulaşılmaz tavırları beni cesaretlendiriyordu ama bu daha başkaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gel de Sil İzlerini
Teen Fiction''Bu ellerden sonra değecek başka bir elin tek amacı bana daha fazla zarar vermek olur. İşte bu yüzden senden gitmeyeceğim. İstesen de istemesen de.'' Kalp atışları ölümün ayak sesleridir. Onun her kalp atışı sonunu kendi elleriyle hazırlıyordu. Ell...