46. Bölüm ☁ Gitmiş

15.9K 935 35
                                    

Şu an güncel olan hikayelerim, Geçmişten Gelen ve Arı Kovanı'na bir şans vermenizi tavsiye ederim ♥

İpek'ten

İlkim'in yanında olmak istiyordum ama Levent ve Yiğit geldiğinde beni onun yanında görüp boşuna işkillenmelerini istemiyorduk.

Bir süre sıkkın bir şekilde yatağımın üstünde oturmuş ve telefondan oyun oynamak istemiştim ama canım kesinlikle hiç istemiyordu. Telefonumdaki oyunlar bile dikkatimi dağıtamıyorsa durum gerçekten vahimdi. Gerçekten kendimi çok tedirgin hissediyordum.

İşler daha ne kadar karışabilirdi? Batıkan ve İlkim yaralanmıştı. Bu kadar şanslı olmayabilirlerdi! Neden peki? Neden hepimiz bu oyunun içine girmiştik? Kuzey'in basit intikam oyunu için! Ah pardon. Masum bir kadının intikamını alıyorduk. Hiç tanımadığımız ve tanımamızın imkansız olduğu bir kadının. Yine de sırf İlkim'i yalnız bırakmamak için devam ediyordum.

Bütün foyamız ortaya çıkarsa ne olacaktı? Depo telef edilmişti. Birilerinin şirketi hakkında ki özel şeyleri dışarıya sızdırıyorduk. Farklı biri internetten yasa dışı bir şekilde bilgi çalıyordu. Bu hırsızlık değil miydi?

Suçlu sayılmıyor muyduk?

En sonunda pes edip telefonu yatağın üzerine bıraktım ve banyoya girdim. Kapıyı kapatıp üstümdekileri çıkartırken sadece tek yapabildiğim her şeyin daha iyi olmasını dilemekti.

Yaklaşık bir saat boyunca suyun altında kalmış olmak elektriğimi azaltmamıştı. Hala oldukça agresif hissediyordum. Bir şeylere karşı patlamak istiyordum. Hiçbir şey tedirginliğimi bastırmıyor gibiydi.

Bornozumun kuşağını sıkıca bağladıktan sonra küçük bir saç havlusunu saçlarıma sarıp odadan çıkmıştım. Uzun sayılabilecek bir süredir buradaydım ve Levent ondan beklenmeyecek bir kibarlıkla bana birkaç parça kıyafet almıştı.

İç çamaşırlarımı giydikten sonra altıma koyu renk bir kot pantolon ve siyah, salaş, kısa kollu bir tişört giymiştim. Saçlarımı kurutmakla uğraşmak istemiyordum. Sadece karışmaması için taramıştım. Islak saçlarımın tişörtümün omuzlarını ıslatmasını umursamadan odadan çıktım.

Etraf çok sessizdi.

Levent ve Yiğit belli ki hala gelmemişti.

''İlkim!'' diye seslenmeme karşılık alamayınca bu sefer daha yüksek bir sesle koridorun sonundaki merdivenlere doğru bağırmıştım. ''İlkim!'' Ses yoktu. İçimdeki tedirginlik hissi büyürken seri adımlarla merdivenlere ilerlemeyi planlıyordum ama yere düşmüş olan tepsiyi görmemle duraksadım.

Kırılmış fincan parçaları vardı ve kahve yere dökülmüştü. İçimdeki tedirginlik beni boğmak üzereydi! Ayaklarımın dibinde duran parçaları umursamadan merdivenlere doğru koşmaya başladım.

''İlkim!'' diye bağırırken içimde bir şeyler sızlamaya başlamıştı. ''İlkim, neredesin?'' derken merdivenin son üç basamağını atlayıp koşarak mutfağa gitmiştim. Yoktu! Tekrar merdivenlere yöneldim ve en alt kata indim. Burada hizmetlilerin odası olduğunu biliyordum. Ona verilen odaya dalarken yine ''İlkim,'' diye seslenmiştim ama hiç ses yoktu! Gözlerim sızlamaya başladığında odasından hızla çıktım ve yine merdivenleri çıkmaya başladım. ''İlkim,'' diye bütün gücümle bağırmaktan boğazımda gözlerim ve kalbim kadar sızlamaya başlamıştı. Gözlerimle son kez mutfağa yöneldiğimde yine onu bulamamıştım. Merdivenleri bütün gücümle çıkıp tekrar koridor boyunca koşar adımlarla yürümeye başladım. Yere saçılmış olan fincan parçalarını umursamadan geçtim ve bana verilen odaya hızla girip yatağın üzerinde bıraktığım telefonu elime aldım.

Gel de Sil İzleriniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin