Jungwoo her ne kadar çırpınsa da kendisini Johnny'nin kaslı kollarından kurtaramıyordu.
Sebebi de belliydi, Jungwoo ne kadar ufaksa Johnny o kadar yapılıydı. Yıllardır spor salonuna ve boksa gidiyordu sonuçta Johnny.
"Bir sabit dur artık Jungwoo!"
Tekme atıp kucağından inmeye çalışan Jungwoo'ya artık dayanamayıp resmen kükremişti Johnny. Bu, Jungwoo'yu oldukça korkutmuştu çünkü sinirli Johnny bambaşka bir şeydi.
Ama sinirli Johnny'den daha belalı bir şey varsa o da inatçı Jungwoo'ydu.
Bu yüzden Jungwoo, Johnny ne kadar kızarsa kızsın veya bağırırsa bağırsın yine de susmadı.
"Beni nereye götürüyorsun? Bıraksana! Bak senin de kötü olduğunu biliyorum, beni öldürmene izin vermeyeceğim!"
"Seni ben öldürmeyeceğim ki. Neden bu kadar takıldın bana?"
Johnny sakinliğini korumaya çalışırken -ki bu hiç mümkün değildi çünkü Jungwoo kendisini tekmelemeye çalışıyordu- Jungwoo yaşlarla dolu gözlerini birkaç kere kırpıştırmıştı.
"Çünkü anonimim sensin!" diye bağırdı ardından büyük bedene.
"Bundan niye benim haberim yok anasını satayım? Uğraştırma beni, düzgün dur yerinde artık!"
Johnny gerçekten sinirlenerek bağırdığında Jungwoo sustu. Tırsmıştı. Yalnızca gözyaşları akmaya devam ediyordu çünkü gerçekten korkuyordu. Ölüme gidiyordu sonuçta... Nasıl korkmayacaktı ki?
Arkasında sürüklediği minik bedenin sustuğunu fark eden Johnny, dönüp baktığında Jungwoo'nun dolu gözleri ve perişan hâliyle karşı karşıya gelmişti. Ayrıca Jungwoo'nun bileğini çok sıktığı için zavallı küçük acı içinde kalmıştı.
Johnny derin bir nefes verip adımlarını yavaşlattı, ardından durdu.
Jungwoo ise şaşkınlıkla, önce serbest kalan bileğine, ardından gülümseyen uzun bedene bakmıştı. Geriye doğru küçük bir adım attı Johnny'nin tepkilerini ölçmek için. Büyük olan hiç hareket etmemişti bile, Jungwoo buna daha da şaşırmıştı.
"Johnny hyung..." diye mırıldandı tatlı bir sesle. "Beni serbest mi bırakıyorsun?"
"Öyle de denebilir. Yorulduğunu fark ettim, biraz soluklan. Sonra da gidersin... Artık nereye gitmek istersen."
Johnny derin bir nefes alırken Jungwoo da iç çekip soluklanmak için birkaç dakika kendisine izin tanıdı. Biraz olsun rahatladığını hissettiğinde terden alnına yapışmış kızıl saçlarını ittirdi geriye.
Jungwoo sonunda toparlanabildiğinde kendisini sessizce süzen genç adamın bakışlarındaki tehlikeli arzu karşısında utanmış ve ortama giderek hakim olan cinsel çekimlerini azaltmak için sessizliği bozmuştu.
"Beni o gün sen mi kilitledin depoya? Doyoung beni çıkarmıştı hatta..."
"Evet, ben kilitlemiştim."
Johnny'nin itirafı üzerine Jungwoo kaşlarını çattı. Nasıl böyle rahat rahat itiraf edebiliyordu böyle canice bir şeyi?
Çok sürmemişti öfkeyle küfrederek büyük bedene yapışması.
Bir anda kucağına atlayan Jungwoo'ya karşılık şaşkınlıkla kalakalan Johnny'nin dikkatini, gözlerinde parlayan yaşlar dağıttı. Jungwoo ağlıyordu ama korkudan değil, öfkeden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yedi renkli frezya // nct127 ✔️
أدب الهواة[bxb] Jaehyun, Taeyong ile yaptığı anlaşma sonucu kendisiyle beraber yedi kişiyi daha tehlikeye sokmuştu. Çünkü Jungwoo, her gün ölümle tehdit ediliyordu ve Taeyong bunu fark edip önündeki 'engellerden' kurtulmak için planlar hazırlamıştı. Oysa 'ha...