二十二

435 73 458
                                    

"Jungwoo-yah, Jungwoo-yah... Bu çocuğun ismi bile sevimli lan."

Kendi kendine konuşarak üniversite koridorlarında yürüyordu Taeyong. Bir elini birkaç gün önce boyattığı kırmızı saçlarına daldırdı. Karnı da acıkmıştı ama önce Jaehyun'u bulması lazımdı.

Sonra Doyoung'un Jaehyun'u öldürdüğünü hatırlayıp vazgeçti. Doyoung da ölmüştü... Yıllarca sevdiği çocuğu koruyamamanın verdiği kalp sancısı, kendisine ettiği ihanete katılınca içi burkuldu Taeyong'un. Doyoung yaşamadığı sürece Taeyong hiçbir şeydi.

Bahçeye çıktığında gözüne çarpan kızıl saçlı, ufak bir bedenle Doyoung ve Jaehyun'u unutup ona doğru yürüdü. Tam Jungwoo'ya seslenecekken ondan önce gelen mavi kapüşonlu ve uzun boylu bir bedenle kalakalmıştı ama.

Hayaletti o ve arkasında bir bıçak saklıyordu...

"Hay sikeyim!" diye öne atıldı Taeyong. Hayalet, tam elindeki bıçağı Jungwoo'ya saplayacakken Taeyong onun bileğini tutup bıçağı hızla kapmıştı elinden.

"Taeyong!"

O sırada korkuyla titreyen Jungwoo'nun sesi kısık çıkmıştı, hemen Taeyong'un arkasına saklanmıştı. Taeyong da refleks olarak kolunu kaldırıp iyice arkasına almıştı ufak bedeni.

"Yeter bu kadar siktiğimin oyunu. Hayalet misin nesin, aç şu kapüşonunu ve yüzünü göster!"

Taeyong öfkeyle kükrediğinde uzun bedenden alaylı bir kıkırtı yükseldi.

"Hayalet mi? Hayalet kim anasını satayım?" diye konuşmuştu ardından, sesi hastalıklı gibiydi. Mavi kapüşonunu indirdikten sonra alnına düşen uzun siyah telleri ittirdi yavaşça.

Gördüğü yüzle hem Taeyong hem de Jungwoo donakalmıştı.

Hayalet dedikleri, Yuta'dan başkası değildi çünkü.

"Sikeyim... Ama neden?"

Taeyong'un afallamış surat ifadesine karşılık Yuta kaşlarını çattı ve gözleri yaşlarla dolu dolu olan Jungwoo'ya kısa bir bakış attı.

"Jaehyun Jungwoo'yu seviyordu. Buna yeterince katlandığım yetmezmiş gibi bir de... Bir de gelip sürekli bana bunu anlatması! Canım acıyordu, tamam mı?!"

Dayanamayıp sessizce ağlamaya başlayan Yuta karşısında ne yapacağını bilemeyen Taeyong, kendilerine yaklaşan yapılı bir beden gördüğünde az da olsa rahatlamıştı. Jungwoo'yu ona verebilir ve Yuta ile olan hesaplaşmasına geri dönebilirdi.

"Birbirinden güzel üç erkeğin böyle perişan bir hâlde olmasına izin veremem... Burada neler olduğunu sorabilir miyim?"

Yanlarına, yüzünde flörtöz bir sırıtmayla gelen Johnny'yi görmüştü işte Taeyong. Jungwoo'yu arkasından çıkarıp Johnny'ye itti hemen. Johnny şaşırarak da olsa kolları arasına düşen minik bedeni kavramıştı.

"Ya ne yapıyorsun hyung?" diye çıkıştı Jungwoo, kendisini Johnny'nin kaslı kollarından kurtarmaya çalışırken. "Anonimim Johnny zaten!"

"Ne?!"

Taeyong, Yuta ve Johnny aynı anda gözlerini büyüttüğünde Jungwoo da şaşırmıştı aldığı bu tepkiye karşılık.

"Ne ya?" diyerek Johnny'den uzaklaştı ama dik dik bakmaya devam ediyordu ona. "Sen anonim değil misin?"

"Ben anonim miyim? Niye haberim yok bundan?"

Johnny'nin kafa karışıklığına aldırmayan Taeyong Jungwoo'yu tekrar ittirdi ona. Johnny'nin tehlikeli olup olmadığını bilmiyordu ama en azından onun anonim olmadığından emindi.

yedi renkli frezya // nct127 ✔️ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin