Wonwoo, Jeonghan'ın onları sürükleyerek getirdiği odada, Mingyu ile birlikteydi. Mingyu'yu çok fazla yoruldukları ve şuanlık daha fazla bir şey düşünmemeleri gerektiği fikriyle uyumaya ikna etmişti. Mingyu uykuya dalabilmişti, ama Wonwoo bir türlü uyuyamıyordu.
Bu odada onu rahatsız eden tuhaf bir his vardı. Hissettiği bu şey her ne ise, midesini bulandırıyor, ayaklarını geri geri itiyordu.
Wonwoo bunu düşünmemeye çalıştı. Uyumak için direndi. Belki Mingyu'nun göğsünde huzur bulabilirim diye düşünüp kolları arasına girdi.
Mingyu'nun göğsü onu biraz olsun rahatlatırken hala midesi bulanıyordu. Ama hastalığı ve Jeonghan'ın yaptığı büyünün etkisi hemen bir çırpıda geçecek şeyler değildi. Belki de gerçekten Wonwoo'nun insan tarafının güzel bir uyku çekmesi gerekiyordu.
........
"Nasıl olacak? Herhangi bir problem yaşayacak mı? İnsan yönü de var diyorsun. Ya o yönü bu büyüyü kaldıramazsa?"
"Başımdan gider misin? Sana, bir şey olmayacağını söyledim. Sadece başlarda biraz değişik semptomlar gösterir. Biraz daha beni rahatsız edersen gerçekten bırakıp gideceğim."
Jeonghan bugün yüzbininci kez göz devirdi. Yaşadıkları o güzel gecenin ardından Seungcheol ona bütün sabah hiç dokunmamıştı. Peşinde dolanıp iyi olup olmadığını sormuştu. Jeonghan başta gerçekten biraz acı çekmişti. Buna da Seungcheol'ün güçlerini kullanmasının sebep olduğunu düşünüyordu. Ama şuan çektiği tek acı kalbindeki Seungcheol'e olan özlemin verdiği acıdan başka bir şey değildi. Ve bu Mingyu denen budala melek, hem çok fazla konuşarak hem de odada sürekli yürüyerek sinirine sinir katıyordu.
"Mingyu lütfen sakin ol. Hadi, git dışarıda bekle beni."
Wonwoo bile, Mingyu'dan bunalmıştı. Uyandıklarında Mingyu, cennete gidip tüm bunları bırakmayı bile teklif etmişti. Wonwoo onu yaptıkları konuşmada kendisini cennetin lanetinin vurması ihtimali olması yüzünde bu fikrinden vazgeçirebilmişti. Cennet melek olmayan her canlılar için değişik bir özelliği vardı. Meleklerinden birinin zarar görmesine kendi laneti ile cevap veriyordu. Zaten bunu hatırlayınca Mingyu kendi vazgeçmişti. Bu kadar şey yaşadıktan sonra, cennete dönmeyi göze alamazlardı.
"İyi olacak mısın?"
Mingyu yatakta oturan Wonwoo'nun yüzüne iyice yaklaşarak sordu.
"Evet, eğer dışarıda beklersen gerçekten çok daha iyi olacağım Mingyu."
Wonwoo söylendiğinde, Mingyu dudağını büzdü. Wonwoo'su, bu sinirli haliyle bile çok tatlı görünüyordu. Başı öne eğik bir şekilde arkasını dönüp odadan çıkmak için yürüdü.
"Buraya gel."
Wonwoo sıkıntıyla konuştu. Onu üzmek istemiyordu. Mingyu, koşarak Wonwoo'nun yanına geldi. Wonwoo tekrar yanına dönen Mingyu'yu kolundan çekip kendisine daha fazla yaklaştırdı. Sağ eliyle sol yanağından tuttu. Mingyu'yu kuru bir şekilde öptü.
Mingyu öpücüğün etkisiyle mutlu bir gülümsemeyle odadan çıktı.
"Pekala hazırsan eğer, sana gücünü toplaman için hoş bir iksir hazırladım. Önce bunu içmen gerekiyor."
Wonwoo Jeonghan'ın elinden şişeyi aldı. Rengi kan kırmızısı olan bu tuhaf iksir, nedense hoş kokuyordu.
Tek yudumda tüm şişeyi bitirdi. İçi içini yiyordu. Başına gelebilecek her şeyden korkuyordu. En çokta kanatları için korkuyordu.
Mingyu'dan sonra kanatlarını gerçekten sevebilmişti. Mingyu ona hiçbir işe yaramadığını düşündüğü kanatlarını bile sevdirmişti. Şimdi onların dönüşme ihtimali olması, Mingyu'yu üzecekti. Wonwoo uyumadan önce Mingyu'nun kendisini beğenmeyeceği düşüncesine bile kapılmıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESSENCE
FanfictionBaşmelek Woozi geçmişte yapılan bir savaşta öldürülür. Geriye sadece özü kalır. Evrene yetemeyecek kadar az olan öz için anlaşma yapan, cennetin ve cehennemin, şeytanların, meleklerin ve arada kalan insanların hikayesi. Ficte çok fazla zaman geçişi...