"Dünya en mantıklı seçeneğimiz gibi görünüyor. Önceden Minghao ve Dino ile çok gittiniz oraya. Hem insanlar çok eğlenceli demiştin. Belki iyi arkadaşlar ediniriz."Mingyu ve Wonwoo odadaki tek nesne olan koltuğa Wonwoo altta, Mingyu üstünde olacak şekilde uzanmış, seçeneklerini tartışıyorlardı.
Wonwoo bir yandan Mingyu'nun turuncu saçlarıyla oynuyor, bir yandan da canları buna bağlı değilmiş, heyetten kaçmıyorlarmış gibi rahat tavırlarla konuşuyordu.
Daha önceki halinden sonra şimdi biraz rahatlamıştı. Heyet peşlerinde olabilirdi. Ne yapacaklarına henüz karar vermemiş de olabilirlerdi. Ama Wonwoo'nun Mingyu'su vardı. Kaybetmekten en çok korktuğu kişi yanı başındaydı. Ve Wonwoo'yu bırakma gibi bir düşüncesi de yoktu. Gerisi önemli değildi.
"Dünya biraz da tehlikeli ama. Ne kadar çok insan o kadar çok tehlike."
"Mingyu biz meleğiz. İki insanla başedemeyecek miyiz? Tanrım! gerçekten korkaksın."
Wonwoo tatlı tatlı güldü.
"Onları tanımıyorsun. Ne kadar korkutucu olduklarını tahmin bile edemezsin. Bir keresinde Dino bir insanı kurtarmak için güçlerini kullanmak zorunda kalmıştı. Onu yakmaya çalıştılar!!
Ona cadı olduğunu söylediler. Onlara cadı olmadığını söyledik ama bizi dinlemediler bile. Dino'yu yakmak için tezahürat bile yaptılar. Üstelik Dino'nun kurtardığı kadın da onu yakmaları için bağırıyordu. Korkunçtu."
Mingyu'nun heyecanlı ve hızlı konuştuğunda peltekleşen sesi Wonwoo'nun yüzündeki gülümsemeyi sildi. Duydukları korkarak yutkunmasına sebep olmuştu. Ama bozuntuya vermemek için kendini toparladı. Zaten güçlerini kullanamamasından ötürü başına bir şey geleceğini de sanmıyordu ama neyse.
"Ben seni korurum korkak tavuk."
Wonwoo konuşması bittiğinde korkmadığını desteklemek için yalandan güldü.
"Asıl ben seni korurum. Sakın herhangi bir olayda konseyde yaptığın gibi kendini ortaya atma Wonwoo. Büyü yapmışmış. Hayatın boyunca hiç büyü yaptın mı ki sen? Aşk büyülerinde ceza çok daha ağır olur bir de. Büyü kitabının giriş kısmını hiç okumadın mı?"
Mingyu bir anda oturur pozisyona gelmişti. Bu mevzu onu çok geriyordu. Wonwoo böyle her olayda kendini öne atıp Mingyu'yu kurtarmaya çalışırsa ve bir gün Mingyu Wonwoo'ya yetişemezse...
Bu ihtimal Mingyu'yu çok korkutuyordu.
"Ne kadar kitap varsa okudum Mingyu. Ama yine olsa yine yaparım. Konu senin geleceğindi-"
Mingyu Wonwoo'nun lafını kesti.
"Konu ne olursa olsun yapmadığın bir şeyi bir daha üstlenme. Dünya da işler çok daha karışık ve ürkütücü. Başına bir şey gelirse ve ben yanında olamazsam arkana bile bakmadan kaç. Wonwoo ne pahasına olursa olsun hayatını her zaman kurtarman gerekiyor. Sen yaşamıyor olursan, benim alacak soluğum kalmaz bu evrende. Anlıyor musun?"
"O zaman sende dikkat et kendine. Kendini benim için tehlikeye atma. Beni kurtarmak için geleceğini çöpe atmayı göze alma-"
"Dur."
"Neden? Sen benim için her şeyi yapıyorsun. Ben senin için bir tek şey yapmaya çalışınca problem oluyor."
Mingyu uzanıp Wonwoo'nun ağzını eliyle kapadı. Gözleri sağ tarafa doğru bakıyordu ve tüm dikkati oradaydı.
"Sus dedim."
Elini yavaşça Wonwoo'nun ağzından çektiğinde, Wonwoo fısıltıyla konuştu.
"Biri var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESSENCE
FanfictionBaşmelek Woozi geçmişte yapılan bir savaşta öldürülür. Geriye sadece özü kalır. Evrene yetemeyecek kadar az olan öz için anlaşma yapan, cennetin ve cehennemin, şeytanların, meleklerin ve arada kalan insanların hikayesi. Ficte çok fazla zaman geçişi...