Seungcheol, Jeonghan'ın başında uyanması için beklerken böyle bir tepki alacağını hayal etmemişti. Tam olarak ne olduğunu anlamamıştı ama yıllardır birlikte olduğu Jeonghan böyle davranmazdı emindi bundan.
Ama kendisini tutan elleri itilmiş, yüzüne bir tokat yemiş ve bağırılıp çağırılmıştı. Sorunu anlamamış ve derdini sormuştu ama aldığı tek cevap "uzak dur benden." olmuştu.
O sırada Joshua onu kendine çekmiş ve Jeonghan da farklı bir şeyler hissettiğini söylemişti. Ne olduğunu sorduğundaysa cennet özüne benziyor cevabını almıştı.
Kısacası o orospu çocuğu Jeonghan'a bir şeyler yapmıştı. Ve bu da Jeonghan'ın Seungcheol'e olan aşkını öldürmüştü. Belki de sadece aşklarını değil Jeonghan'ın tüm kalbini almıştı. En azından Joshua'nın düşündüğü buydu.
"Jeonghan'ın kalbini eskisi gibi hissedemiyorum, sanki yok gibi."
Buna rağmen Jeonghan, Joshua'ya eskisi gibi davranıyordu. Ama Seungcheol'e sanki bir yabancı gibi davranıyordu.
"Josh şuna söyle yanımızdan gitsin."
Joshua çaresiz bir surat ifadesiyle Seungcheol'e baktı. Cheol, başında düşmenin etkisiyle kesik olduğu için Jeonghan'ı iyileştiren Joshua'ya üzgün bir bakış atarak odadan çıktı.
Kendisini önce odalarına sonra tahtına attı. Farkında olmadan stres anlarında yaptığı şeyi yaptı. Elini diğer tahtın kol kısmına uzatıp avucunu açtı. Ama tutacak kimse yoktu. İdrak edemiyordu. Tam olarak ne olmuştu?
Mingyu Wonwoo'yu kaybetmişti. Ve öfkelenmişti. Öfkesini Jeonghan'dan çıkarmıştı ve şimdi Jeonghan Seungcheol'ü görmeye katlanamıyordu. Joshua durumu düzeltemiyordu çünkü Jeonghan da cennet enerjisi olduğunu söylüyordu.
Bir şeytanın içerisinde cennet enerjisi olması, o şeytanı farklı düzeylerde lanet şeklinde etkilerdi. Enerji, kendisini oraya koyan kişiye bağlı olarak değişik bir yol alırdı. Ve Mingyu, bu durumda intikam istemiş olmalıydı. Seungcheol bir çözüm yolu düşünüyordu. Ama kalbinin acısından odaklanamıyordu bile.
Odadan çıktı ve koridorları geçerek Mingyu'nun yanına geldi. Onu bir mahzene kapamalarını istemişti. Başta biraz hırpalamıştı. Şimdi ise öylece yerde yatıyordu. O gelince gözleriyle onu takip etmişti. Yüzü kanlıydı. Bu Seungcheol'ü rahatlatmıyordu. Çünkü Mingyu umrunda değildi. Ama mutsuz olması içindeki bir yarayı biraz da olsa sarmış gibiydi.
"Kalk."
Mingyu yüzüne boş boş bakmaya devam etti.
"Sana kalk dedim!"
Öfkeyle bağırdığında çocuk suratına bakarken biraz hareketlenmiş gibiydi. Çok yavaş bir şekilde ayaklarının üstünde durdu. Seungcheol'e yaklaştı. İkisi de derin nefesler alıyordu. Seungcheol karşısındaki çocuğu öldürüp öldürmeme arasında bir düşüncedeydi. Ve onun da aynı şeyi düşündüğünü hissedebiliyordu. Ama mahzende melek güçlerinin bir işe yaramayacağını ikisi de çok iyi biliyordu. Mahzen büyü engelleyicileri doluydu. İçeri giren varlık ne yaparsa yapsın, oradan çıkarılana kadar güçsüz ve çaresizdi.
"Jeonghan'ı düzelt."
Mingyu yan ağız güldü.
"Neden yapayım ki?"
"Ölmek istemiyorsan yapacaksın! Seni cehennem köpeklerine yem ederim! Bir parça bile bırakmazlar senden!"
"ne yaparsan yap. Umrumda değil."
Seungcheol çocuğun sakinliğine daha da sinir oluyordu. Bu çocuğu teselli etmişti. Ona sevdiği adamı kurtarması için yardım etmişti. Hatta şımarık hareketlerine bile katlanmış ve Jeonghan'ın da katlanmasını sağlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESSENCE
FanfictionBaşmelek Woozi geçmişte yapılan bir savaşta öldürülür. Geriye sadece özü kalır. Evrene yetemeyecek kadar az olan öz için anlaşma yapan, cennetin ve cehennemin, şeytanların, meleklerin ve arada kalan insanların hikayesi. Ficte çok fazla zaman geçişi...