"Bırak beni!"
Wonwoo cehennemin karanlık sokaklarında Mingyu'nun sırtında giderken bağırıyordu.
"Lütfen bırak beni. Sana dokunmak canımı yakıyor!"
Wonwoo Mingyu ile temas eden her noktasına kızmış demir bastırıyorlarmış gibi hissediyordu.
"Benim de canımı yakıyor."
Bu enerji henüz çok yeni olduğu için bir melekle temasında alev alev yanma hissi ikisinin de tüm bedenini sarıyordu.
Mingyu acıyı umursamadan Wonwoo'yu sırtına daha iyi yerleşebilmesi için hafifçe zıplattı. Düşmesini istemezdi.
Cehennemdeki o koca saraydan çıktığında önce çıkışta bekleyen şeytanlar ona engel olmaya çalışmıştı.
Ama hepsi henüz yeni yeni güçleniyordu. Woozi'nin özünün olmayışı onları çok yıpratmıştı. Bu yüzden Mingyu onların arasından rahatlıkla saraydan çıktı. Zaten Seungcheol, Wonwoo ve Mingyu'yu rahat bırakmalarını emretmişti.
Şimdi Mingyu hiç aydınlanmayan cehennemin karanlık sokaklarında yürüyordu. Karanlık ve gökyüzündeki kırmızı renginin hakimiyeti Mingyu'nun içini bulandırıyordu. Cehennemin bu kadar bunaltıcı ve rahatsız edici olabileceğini düşünmemişti.
Sokaktaki şeytanlar Wonwoo'nun enerjisiyle beslenip güçlenmek için birkaç kere önlerini kesmişti. Ama bu şeytanlar dünyada kötülük yapmış ve buraya ceza çekmeye gelmiş saf olmayan şeytanlardı. Yapabildikleri çok bir şey olmadığı ve cehennem korkunç bir durumda olduğu için Mingyu'nun tek bir büyüsüyle yeri boyluyorlardı.
Mingyu o kadar uzun süre yürümüştü ki, lacivert gökyüzüne ulaşmıştı. Klanlara ayrılmış cehennemin renklerle ayrılması komiğine gitmişti Mingyu'nun. Koskoca cehennemin gökyüzünün bir tarafı kırmızı, bir tarafı lacivertti. Henüz göremediği taraflarla ilgili bir fikri yoktu. Ama emindi ki her klanın kendine özgü bir rengi ve hakimiyeti vardı.
Mingyu sırtındaki Wonwoo ile lacivert tarafa geçmeye çalıştı. Ama güçlü bir büyü onu engelledi.
"Ben kırmızıya aitim."
Wonwoo lacivert tarafa geçmemek için Mingyu'ya tutundu. Ama zaten onu da kabul etmeyen büyü ikisini de kırmızı tarafa geri attı.
Mingyu öfkeyle soludu. Önünde beliren kıvırcık uzun saçlı adam ve arkasındaki ordu ellerinde tuttuğu mızrakları ona doğru yöneltmişti. Mingyu bir adım geri çekildi.
"Bu tarafa geçemezsiniz!"
Konuşurken göğsünü germiş lacivert klan için canını verebilirmiş gibi öne atılmıştı. Siyah gömleğinin ilk üç düğmesi açıktı. Lacivert pantolonu bacaklarını tamamen sarmıştı. Uzun siyah saçları yüzüne dökülüyor arada rahatsız oluyormuş gibi başını oynatıp onları geriye atıyordu.
"Siz kimsiniz?"
"Ben lacivert klanın baş koruyucusu Taemin. "
Taemin'in gözleri hissettiği enerjiyle büyüdü. Karşısındaki bir melekti. Kucağındaki ise henüz şeytan olmuş Wonwoo'ydu.
"O Wonwoo mu?"
Mingyu Wonwoo'nun bacaklarına iyice sarıldı.
"Evet ben Wonwoo'yum. Kurtarın beni lütfen! Beni kaçırıyor!"
"Kaçırmıyorum. Ait olduğu yerde."
Taemin şüpheyle gözlerini kısıp başını yana yatırdı.
"Seungcheol senin adını söylemişti. Mingyu? Bu tarafa geçemezsin. Wonwoo'yu kırmızı saraya geri götür."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESSENCE
FanfictionBaşmelek Woozi geçmişte yapılan bir savaşta öldürülür. Geriye sadece özü kalır. Evrene yetemeyecek kadar az olan öz için anlaşma yapan, cennetin ve cehennemin, şeytanların, meleklerin ve arada kalan insanların hikayesi. Ficte çok fazla zaman geçişi...