Wonwoo Seungcheol'e sarılı bir şekilde uyuyakalmıştı. Jeonghan üçüncü büyüyü hazır ettiğinde Seungcheol'e Wonwoo'yu bırakmasını ve Mingyu'yu da alıp odadan çıkmasını söyledi. Seungcheol Wonwoo'yu kendisinden zorla ayırdı. Wonwoo huzursuzca çatılan kaşlarına rağmen uyanmadı.
"Gitmek istemiyorum."
Mingyu kararlı bir şekilde konuştu. Wonwoo'yu yalnız bırakmak istemiyordu.
Jeonghan ikisini de kapıya sürüklemek istedi ama Mingyu'nun kararlı bakan gözleri fikrini değiştirdi.
"Bende gitmek istemiyorum Jeonghan. Büyü yaptığında çok yorgun oluyorsun. Yanında olmak istiyorum."
Jeonghan göz devirdi.
"Büyü yapmaya dayanamayacak kadar beceriksiz bir şeytan değilim Cheol, abartma."
Jeonghan Wonwoo'ya doğru yürüyen Mingyu'ya baktı. Wonwoo'nun yüzünü ellerinin arasına aldı Mingyu. Ama ona dokunduğunda Wonwoo acıyla inlemişti. Mingyu hızlıca geri çekildi.
Jeonghan elini kavrayan Seungcheol'e döndü.
Mingyu için gerçekten üzülüyordu.
"Eğer işime burnunuzu sokmayacaksanız burada kalabilirsiniz. Ne olursa olsun, asla büyümü bozacak herhangi bir şey yapmayacaksınız. Mingyu, tüm bunlar bittiğinde Wonwoo normalden biraz farklı olacak. Alışmasına izin vermen gerekiyor."
Mingyu dokunamadığı Wonwoo'ya bakarak başını salladı.
"Şimdi kenara çekil ve işimi yapayım."
Mingyu ve Seungcheol odanın ortasında dikilip Jeonghan'ı izlemeye başladı. Jeonghan önce Wonwoo'yu uyandırdı.
"İksiri iç Wonwoo ve uzanmaya devam et."
Wonwoo ses etmeden ne diyorsa onu yaptı. Büyüyü içerken Seungcheol ve Mingyu'ya yarı açık gözlerinin altından baktı.
Neler olduğunun ya da ne hissettiğinin farkında değildi. Düşünebildiği söylenemezdi. Çektiği acılar onu tamamen etkisi altına almıştı. Ağrılarının ve bu saçma ruh halinin bitmesini umdu. Aklı çok karışıktı.
Jeonghan büyü kitabındaki işaretlediği sayfayı açtı. Wonwoo'nun rahatlaması için önce ufak bi sakinleştirme büyüsü yaptı. Tedirginliği çok belliydi. Wonwoo büyüden sonra gözlerini tamamen kapadı ve sakin bir uykuya daldı.
"Bitti mi?"
Mingyu merakla sordu. Az önce öldürmek istediği Seungcheol'ün elini sımsıkı tutmuştu. İkili elleri sarılı bir şekilde Jeonghan'a bakıyordu.
"Hayır maalesef henüz başlamadım bile, önce onu uyutmak istedim iyi görünmüyordu."
Mingyu başını salladı. Keşke şuan yanında Minghao olsaydı. Ona sarılmaya ihtiyacı vardı. Dino'nun ya da Minghao'nun ona sarılıp her şeyin iyi ilerleyeceğini söylemelerine ihtiyacı vardı.
"Mingyu sorun olmayacak. Biraz sabret."
Seungcheol sırtını sıvazlarken konuştu. Mingyu farkında değildi ama endişeden terlemişti. Gözleri dolu dolu Wonwoo'ya bakıyordu. Onu tamamen kaybetme ihtimali aklında dönüp dolaşırken sakin kalamıyordu.
Mingyu sesini çıkarmadı. Çok yalnız hissediyordu. Wonwoo'nun başına bir şey gelirse ne yapacağını gerçekten bilmiyordu.
Jeonghan büyüyü yapmaya başlamadan önce oturmalarını söyledi. Bu büyü şu ana kadar yaptıklarından çok daha uzun sürecekti.
Jeonghan işe koyulduğu sırada Seungcheol Mingyu'yu az önceki sandalyesine oturtmuş kendisine de bir sandalye alıp yanına geçmişti.
******
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESSENCE
FanfictionBaşmelek Woozi geçmişte yapılan bir savaşta öldürülür. Geriye sadece özü kalır. Evrene yetemeyecek kadar az olan öz için anlaşma yapan, cennetin ve cehennemin, şeytanların, meleklerin ve arada kalan insanların hikayesi. Ficte çok fazla zaman geçişi...