Ocak 1996
Jinki içeri giren her şeytanı birbir süzdü. Taemin lacivert klanda olduğundan, daha ilk temsilciler içeri girdiğinde ve Taemin'i görmediğinde bu sefer gelmediğini bilmesine rağmen, bir umut son şeytan içeri girene kadar beklemişti.
Tüm şeytanlar heyet üyelerinin karşısında büyük bir gururla dikildiğinde Jinki gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmak zorunda kaldı. Heyet üyelerinin her biri bu gururdan rahatsız oluşunu gizlemeden tiksinti dolu bakışlarıyla önlerindeki gururlu bakışları süzüyordu.
Bir yandan da herkes bu kadar şeytanın cennette ne işi olduğunu düşünüyordu.
"Tanrının gerçek yurduna ve gerçek meleklerinin yaşadığı cennetimize hoşgeldiniz!"
Heyet başkanı kinayeli sözlerini diken gibi keskin bir sesle karşısındaki şeytanları rahatsız etmek için söyledi.
Bulundukları yeri tamamen kendi renkleriyle yavaş yavaş boyayan şeytanlar bariz bir şekilde buraya ait olmadıklarını kanıtlıyorlardı.
"Woozi'nin özü ile ilgili konuşmak için geldik. Biliyorsunuz ki cehennem hala hasta ve gün geçtikçe kötüleşiyor. Sizin yaptığınız savaş yüzünden hala toparlanamıyoruz."
Seungcheol konuştuğunda heyetten birkaç üye sessizce kahkaha attı. Bu cüretlerine çok şaşırmışlardı.
'Asıl sizin yüzünüzden öz burada olmasına rağmen zedelendi."
Girişte onları karşılayan heyet üyesi sesi öfkeli ama yüzü tamamen kontrollü bir şekilde konuşmuştu.
"Heh işte! Bizde tam bu yüzden buradayız."
Minho doğru noktaya parmak basan üyenin cümlelerini alkışlarcasına bir coşkuyla karşılamıştı.
"Ne yüzünden?"
Minho alayla güldü. Meleklerin en sevmediği özellikleri buydu işte. Savaşı kazanmalarına rağmen özü gıdım gıdım veren onlardı. Ama hala saf ayağına yatıyorlardı.
"Adınız neydi?"
En genç üye bariz bir şekilde ilginin üzerinde toplanmasından hoşnut ama gergin bir şekilde cevap verdi.
"Jaebum."
"Bakın Jaebum ve diğer üyeler! Öz burada dediniz. Değil mi? Günahkâr olduğunu iddia edip dünyaya kovduğunuz meleğinizin özünün hala burada ne işi var? Özün bizimle sizin tabirinizle günahkârların yanında olması gerekmiyor mu?"
Minho konuşurken Jaebum ismini duyduklarında Seungcheol ve Jeonghan'ın bakışları kesişti.
Jeonghan bu ismi çok net hatırlıyordu. Mingyu ve Wonwoo henüz yeni cehenneme geldikleri zaman olayları anlattıklarında duyduklarına emindi. Jaebum ve Yugyeom ikilisinin, Mingyu ve Wonwoo'nun dünyaya gelmesinde büyük rol oynadıklarını biliyordu.
Aynı şekilde Seungcheol de hatırlamış olacak ki ağzıyla sessizce 'Bu o." derken tereddüt bile etmemişti. Sadece Mingyu ve Wonwoo değil, Seungcheol ve Jeonghan'ın bu hale gelmesinin sorumlusu da olaylara genişçe bakıldığında bu ikiliydi.
Seungcheol sinirlerine hakim olmaya çabaladı. Karşısındaki melek bir şeytan kadar bile insaflı olsaydı yaşadığı ızdırabı hiç yaşamamış olacaktı.
"Sen meşhur Jaebum'sun. Wonwoo ve Mingyu senden çok bahsetti."
Jeonghan gözdağı vermek için tüm salonda yankılanan bir sesle konuştu. Jaebum merakla Jeonghan'a baktı.
"Mingyu ve Wonwoo cehennemde mi?"
Jeonghan'ın zihninden yaşanılanlar geçerken sırtından da aynı anda bir ürperti geçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESSENCE
FanfictionBaşmelek Woozi geçmişte yapılan bir savaşta öldürülür. Geriye sadece özü kalır. Evrene yetemeyecek kadar az olan öz için anlaşma yapan, cennetin ve cehennemin, şeytanların, meleklerin ve arada kalan insanların hikayesi. Ficte çok fazla zaman geçişi...