♤One more time♤

271 47 102
                                    

Anne tepkisi, baba korkusu, ağabey yargısı,
Mahalle baskısı, komşunun gözü, ebesinin...
(Hangisinden kaçmalı? Nerelere saklanmalı?)

...

Sabah olduğunda herkes en büyüklerinin zoruyla uyanmış ve kahvaltıya inip önlerine koyulanı yemişlerdi, tabii hepsinin bir gözü kapalıyken yedikleri yemekler nerelerine gitmişti orası tartışılır.

Chan tek uyanık olarak ellerini şıklatıp gülümsedi. "Bugün birlikte minik bir gezi yapıyoruz! Akşam da size başka bir sürpriz göstereceğim, sürprizimizin uçaktan inmesi uzun sürecek gibi." diyerek tebessüm etti, az çok tahmin etmişsinizdir sürprizin ne olduğunu.

"Pekâlâ nereyi gezeceğiz bay çok bilmiş?" diye ekledi Minho, hiçbir şey uykusundan uyanmasına değemezdi gözünde.

"Han nehrine gideriz diye düşündüm, sonrasında da piknik benzeri bir şeyler yaparız. Hem çifte kumrular da başbaşa vakit geçirmiş olur."

Tam masadan kalkacakken bir şeyi unutmuş gibi tekrar arkasına döndü.

"Bizimle müzik yapan bir arkadaşım vardı, adı Jisung, o da bizimle buluşacak. Sorun olmaz değil mi? Seungmin zaten tanıyor ama sizin için de uygun mu?"

"Uygun hyung, hem Seungmin benimle takılacağından hiçbir mahsuru yok."

Hepsi kıskanç tavırlara karşılık ortamı yumuşatacak gülüşler sunarken Seungmin diğerinin elini yalandan itti. "Sen çok kıskanç bir varlık olmuşsun Hyunjin!"

...

Planladıkları gibi Han Nehri civarlarında bir masaya kurulup termostaki kahveyi karton bardaklara doldurmuştu dörtlü grup, çok geçmeden Jisung da gelmiş ve henüz tanımadığı diğer ikisine selam vermişti. Hyunjin'i duymuştu tabii ki, Seungmin'i tanıyıp da onu bilmiyorsanız birçok eksiyle arkadaşlık serüvenine başlardınız.

"Tahmin edeyim, Hyunjin sensin! Arkadaşıma sülük gibi yapışmışsın." 

İğrendiğini belli eden sesler çıkarırken Hyunjin sadece gülümsemekle yetindi, keyfini kimse bozamazdı.

"Ben de Minho, memnun oldum." dedi orada olduğunu belli etmek istercesine ve elini sarılsa kaybolacak bedene uzattı, karşılık aldığında gülümsedi, yerine oturdu. Akşama kadar uzun bir süre tabu oynamışlardı ve Minho yeni çocuğa kanının ısındığını hissetti, aptal espriler yapan biri olması da tuzu biberiydi. 

"Ya! Bu kelimeyi bilmezsen darılırım, makarna bile ıslanana kadar düzdür değil mi? Islandıktan sonra ne olur?"

Hyunjin cevabı bulduğunu düşünerek yerinden sıçradı. "Kıvırcık mı!?"

"Aynen gerizekalı, tebrikler beyin sıçıyorsun. Süre bitti ve hayır cevap homoseksüel olacaktı, aramızda bir tane düz yok ama şu soruyu cevaplayamadınız, valla ayıp."

"Jisung! Ağzını topla ve sevgilime karşı öyle konuşma..." deyip tabunun kutusunu kaldırdı Seungmin. Henüz hava kararmadığından bir süre daha oturdular nehrin karşısında. İkili, ellerini hiç ayırmadan çimlere uzanmış vaziyette kendini belli etmeye başlayan yıldızları izledi. Gün boyu yıllarca katlandıkları şeyleri unutarak rahat bir nefes alabilmişlerdi uzun süre sonra. "Hyunjin" diye sorar bir tonda başını kaldırdı küçük olan, diğerinin göğsüne yasladı başını. "Peki küçük Hyunjin nasıl büyümüş?" 

"Ne çok zorlanmış ne de çok kolaymış onun için hayat, bir sene tamamen dil eğitimi aldığı için okula gitmemiş, biliyor musun bu yüzden lisede onunla dalga geçenler olmuş, acımasızca. Ayrıca okulundan çok fazla ırkçılık varmış, sanki adı yokmuş gibi ona uzun bir süre 'çekik' diye seslenmişler, hep de çok çirkinsin demişler. Oysa çocuk gayet yakışıklıymış, sadece yanlış yerdeymiş." Histerik bir gülüş sunup göğsüne düşen saçları okşadı. "Üstüne bir de bu çocuğun eşcinsel olduğunu öğrenince daha çok dalga gecmişler ama çocuk aldırmamış çoğu zaman, sadece beklediği kişiye kavuşacağı günü beklemiş." Seungmin dolu gözleriyle ona dönünce devam etti. "Tahmin et ne olmuş, kavuşmuşlar ve çocuk sonsuza kadar mutlu bir hayat süreceğine inanmış."

"Sürecekler..." dedi Seungmin gözyaşlarını silerken, ağlamak istemiyordu. Doğrulup diğerine yaklaştı gözlerini kapatıp dudaklarını birleştirdi, bazen konuşmadan da halledilebilirdi, kelimelere gerek yoktu. Ayrıldıklarında Seungmin devam etmek isteyerek yaklaşsa yanağındaki elle duraksadı.

"Saat geç oldu, eve gitmemiz lazım bebeğim."

Dudaklarını büzüp kollarını birbirine bağlayarak ayağa kalktı Seungmin, biraz tripten zarar gelmezdi diye düşündü. Eve gidene kadar da sürdürdü, istediği tek şey daha çok öpmekti sonuçta.

"Seungmin! Hadi ama böyle yapma, istediğin kadar öperim söz veriyorum~"

Bir bebek gibi konuşup diğerine sırnaştı ve ciddi anlamda sülük gibi yapıştı, tepki gelmeyince yanına kedi gibi kıvrılıp kulağındaki piercinglerle oynadı.

"Bunlar sana çok yakışmış Seungmin, başka piercingin de var mı?"

"Kaşımda ve dilimde de vardı ama kaşımdaki kapandı, dilimdekini de tekrar taktırmam gerek."

"Dilindeki eminim çok güzeldir hm?" diye sinsice gülünce bir yastık darbesi alması eksik kalmadı. "Pislik yapma Hyunjin, tribim biterse belki gösteririm güzel mi değil mi, şu anda Chan Hyung'un sürprizini merak etmekle meşgulüm." Tabii ya, sürpriz akşam gelecekti ama neredeyse gece olmuştu. Nerelerde kalmıştı bu sürpriz?
...

Sonraki gün Seungmin huysuzca kıpırdanıp uyandı ve saate baktı, henüz sabah altı bile olmamışken uykusunun kaçmasına anlam veremeyip takvimi kontrol etti. Çöp çıkartma günü olduğunu hatırlayıp dünden paketli çöpleri kapının önüne götürdü, kapıyı açınca dizlerine bir çocuk yığılıp çöplerin düşmesiyle çocukla aynı anda bir çığlık koparttı. Evdeki herkes kapının önüne toplanırken yerdeki çocuk maskesini çıkarıp hafifçe gülümsedi. "Ben Felix."

"Felix? Felix!"

Bu sefer üstüne atlayıp uzun bir sarılma bahşetti, sürprizinin sonunda gelmiş olması onu fazlaca memnun etti, sanki kadro tamamlanmış gibiydi.

"Chan Hyung sana da teşekkür ederim, yıllar sonra tekrar buluşabildik sayende." dedi Felix, onu da Seungmin'in günlüklerinde görmüştü ve anlamıştı ki bazen özel eşyaları karıştırmak işe yarayabiliyordu.

"Siz geçip salonda oturun, ben yemek hazırlarım." dedi Minho, kesinlikle büyüklerinden daha iyi hazırlayabileceğine olan inancıyla mutfağa gidip bir şeyler hazırlamaya başladı. O sırada üçlü büyük bir mutlulukla konuşuyor, kesinlikle Jeongin'i de çağırıp mutlu edeceklerini söylüyorlardı.

Felix arkadaşına sarıldığından beri bir an bile ayrılmadığından Hyunjin tekli koltukta onları izlemekle yetinmişti. Minho tabaklara koyduğu omletleri büyüğün de yardımıyla getirirken Seungmin çalan telefonuna göz gezdirip sessiz olmalarını işaret etti, annesine rezil olmak istemezdi. Aramaya cevap verip kulağına götürdü, annesinin sesi ağlamaklı geliyordu.

"Seungmin, baban..."

Hoppala merhabalar~
Düzeltmedim umarım rezil olmamıştır yarın düzelteceğim, ehem bu hikayenin de uzun kısmı bitti artık eğlenceli kısımlara geçelim diyorum <3
Klasik 20. bölüm final olur bebişler ♡
Oy ve yorumunuzu eksik etmeyin,
sizi seviyorum ❣🧸

Fire on Fire † HyunMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin