♤Theatre♤

413 77 79
                                    

Fire on fire would normally kill us
With this much desire, together, we're winners
(Alev alev yanmak normalde bizi öldürür,
Bu kadar tutkuyla kazanan biziz.)

♤♤♤

Hyunjin'den   

Genellikle yapılan basit çocuksu tiyatrolar oluyordu, prenses, prens, kral ve nice karakterler... Kıyafetler veriliyordu ve replikler ezberletiliyordu, bana eğlenceli geliyordu çünkü ortalığı karıştırabiliyordum. On üç yaşındaki bir çocuğum, ben yaramazlık yapmayacağım da kim yapacak? Üstelik buradaki kimse bir şey diyemezdi, babam her ne kadar ciddi bir şekilde Hristiyan olsa da zengin bir iş adamıydı.

Evet, kuralar çekilirken bizden bir yaş küçüklerin de olduğunu farkederek gözümle Seungmin'i aradım. Kendi arkadaşlarıyla konuşurken istemeden kıskandım, her neyse burada olan oyuna ne tepki vereceğini bilmiyordum ve aşırı merak ediyordum.

Sıra bana geldiğinde kura çektim ve "prens" çıktığında şaşırmayarak yerime oturdum, bunu kasıtlı yaptıklarına yemin edebilirdim. En azından koltuğa oturup kıçımı kaldırmayacaktım. Abim yanıma gelince kağıdına bakıp güldüm.

"Desene ben kıçımın üstünde otururken sen ağaç olacaksın." Ben gülmeye devam ederken üstümde bir çift göz hissettim, o tarafa döndüğümde Seungmin siyah saçlı arkadaşının arkasına saklanmıştı. Kıkırdayıp başımı eğdim ve öğretmenlere baktığımda Seungmin'in orada olduğunu gördüm, kendi kağıdını çekmişti. Arkadaşına dönüp "Ben de prens olmak istiyordum!" dediğini az çok işitirken dudaklarımı büzdüm.

"Keşke cidden prens olsaydın Seungmin, umarım sen de ağaç değilsindir."

"Hyunjin, başka çocukları kesmeyi bırak fazla haylazsın."

"Hayır bu kimseyi ilgilendirmiyor, ayrıca siyah saçlı çocuk da çok tatlıymış. Yanaklarını ısırmak istiyorum."

"Ne bok yersen ye Hyunjin."

Biz atışırken bir görevli hepimizi ortaya topladı ve gruplara ayırıp bize kağıtlar verdi, içinde rolümüze ait sözler yazıyordu. Açıkçası geçen sene de prens olduğumdan az çok biliyordum, eh tabii prens gibiyim zaten tabii ki ben prens olacaktım.

Karşımdaki kıza bakıp gözlerimi devirerek kendi diyaloğumu okudum, bir süre bu şekilde çalıştık. Seungmin'e baktığımda çeşnicibaşı olduğunu gördüm, cidden sıkılıyor gibi duruyordu. Yanındaki arkadaşı aşçıbaşı olmuştu ve onunla da sahnem vardı, ortalığı karıştırma zamanım gelmişti.

Prova yaparken siyah saçlı çocukla sahnem geldiği zaman görevlilerin gözünün önünde onun yanağını öpmüş ve saçını okşayıp sarılmıştım, azar yiyeceğimi elbette biliyordum. Fakat buna devam edip ellerini tutmuş ve prensesle olan diyaloğumu neredeyse bağırarak ona karşı söylemiştim, sonucunda hem o korkup çekilmiş hem ortalık karışmış hem de ben ceza almıştım.

Diğer çocuklar devam ederken kenarda tek ayağımın üstünde ve kollarım yukarda şekilde bekleyecektim, pekâlâ kolay değildi ama umrumda da değildi. Seungmin'e baktığımda yere çöküp ağladığını gördüm, görevlilerden biri ne olduğunu sorduğunda korktuğunu söyleyip ağaç olmak istiyorum demişti. Benim yaptığıma kızmış olabilir miydi yoksa bunların hepsi on üç yaşındaki benim uydurduğum şeyler miydi?

Tiyatro boyunca kenarda beklerken Seungmin'in yanındaki güzel çocuğa "Neden sadece prensesler prensle birlikte olabiliyor?" dediğini işitince güldüm, haklıydın Seungmin-ah, iki prens de birlikte olabilirdi.

Tiyatro bu haftalık bittiğinde Seungmin ağlayarak kendi kampına gitmişti, belki de bunu yapmamalıydım, bilmiyordum. Omuz silkip kampa gidince yatağa atladım ve anında kalkıp kulübeden çıktım, bu kulübelerin bizi köpek yerine koydukları için olduğuna yemin edebilirdim ama kanıtlayamazdım.

İstemsizce adımlarım onların kampına yönelirken arkamdaki görevliye bakıp yön değiştirerek ceza odalarına ilerledim, en azından hakettiğim yeri biliyordum. Fakat aklımdan asla çıkmıyordu benim yüzümden ağlamış olabileceği düşüncesi.

Kapkaranlık kutu kadar olan odaya girdiğimde sırtımı duvara yasladım ve gözlerimi kapattım, bu karanlık olduğunu unutturmaya biraz yardımcı oluyordu. Karşıdan bir öksürük sesi duyduğumda gözlerimi açmadan sordum. "Sen kimsin?"

"Esas sen kimsin, kimsin ki kim olduğumu ne yapacaksın?"

"Seungmin? Yine karşılaştık, nasılsın?" derken gözlerimi açtım, karanlığı unutturmuştu âdeta.

"Sanane, ben seninle konuşmayacağım. Arkadaşımı korkuttun ve her gördüğüne aynı davranıyorsun, bu bana özel değilmiş."

Aslında haklıydı, yaptığım hoş bir şey değildi, amacım da kötü değildi aslında.

"Seungmin, o tamamen oynamak istemediğimdendi yoksa seninle aynı olamaz. Hadi iyi şeylerden konuşalım, mesela-"

"İyi şeyler ve bu kamp hiç uyuşmuyor. Nefret ediyorum buradan, bir an önce eve gitmek istiyorum. Kim bir çocuğu çok fazla ağladı diye sopsoğuk bir odaya hapseder ki?"

Derince nefesimi verdim ve "Beni dinleyecek misin?" dedim.

"Abimin bir beati var, sana mırıldanmamı ister misin?"

"İ-isterim tabii ki." Sesi tuhaf gelmişti, sormadan edemedim.

"Seungmin, şu an orada n'apıyorsun?"

"Bu oda buz gibi Hyunjin-ah..." dediği odaya ben de bir kez girmiştim, o oraya dayanamazdı ki, ne kadar birlikte kalıp konuşmak istesem de kısa bir ceza almış olmasını diledim.

"O zaman söylüyorum Seungmin." ve şarkıyı yavaşça mırıldanmaya başladım, daha sonra o da benimle mırıldanmıştı, sesi gerçekten duyulmaya değerdi.

Öncelikle şunu belirteyim, şarkı neverending story fakat sadece arka müziğini yapmış Minho, Hyunjin de onu mırıldanıyor. Buradan sonra çok daha tatlış şeyler olacak!

Bölümle ilgili fikirlerinizi belirtmeyi de unutmayın~ Fikirleriniz çok önemli!

Şimdi gitmem gerekiyor kendinize iyi bakın ♡

Sizi seviyorum ayıcıklarım! 🧸❣

Fire on Fire † HyunMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin