♤Behind the bush♤

372 64 121
                                    

When we fight, we fight like lions
But then we love and feel the truth
(Savaştığımızda aslanlar gibi dövüşürüz
Ama sonra gerçeği seviyoruz ve hissediyoruz)

♤♤♤

Sabah olunca gözlerini rahatsız yatakta açıp doğrularak saate baktı, tekrardan çok erken uyanmıştı. Acaba onun yanına gitse onu görebilir miydi? Denedi, bu aptal kamp bitmeden ona hislerini söylemeyi denedi. Çalılıkların üstünden atlayarak yerini bildiği kulübeye ilerledi ve kapısını yavaşça açıp uyuyan minik bedenlere baktı. Jeongin'in onun yanı başında uyuması dışında bir sorun yoktu. Ayakları geri adımlamaya koyulacakken bir fısıltı duydu.

"Gitme, ben sadece... Boşversene, Seungmin'i uyandırmadan yanına uzanabilirsin. Sizin için kapıyı kontrol ederim."

"Teşekkür ederim Jeongin." Kimse bilmiyordu, Jeongin'in minik kalbinin ne kadar kırıldığını kimse bilmiyordu.

Yanına uzandığı bedenin yavaşça sarılıp uyandığını farkettiğinde genişçe gülümsedi. Uyanınca vereceği tepkileri delicesine merak ediyordu.

"Seungmin-ah? Uyandın mı?"

"Hmhm, sen neden buradasın Hyunjin? Görecek olurlarsa çok kızarlar."

"Umrumda değil, kahvaltıdan sonra biraz konuşabilir miyiz peki Minnie?" Seungmin yavaşça başını sallayıp esneyerek doğruldu. "Şimdi kampına git, kızmasınlar sana."

Yanağına bıraktığı minnacık öpücüklerle Seungmin yüzünü kapatırken Jeongin'in sesini duydular. "Cadılar geliyor."

"Tamam!" Hyunjin çıkmak üzereyken koluna dolanan minik ele baktı. "Bir şey mi diyecektin?"

Yanağında kendi kondurduğundan daha da hafif öpücükler hissederken kolundaki eli tutup tebessüm ederek arkasına döndü. "Bu sefer sana güzelce sarılacağım, söz veriyorum."

Kulübeden çıkıp tekrar kendi kampına koşarken etrafa onu arayan ağabeyine aldırmadan içeri girdi. "Neredeydin sen?!" diye kükredi içerideki genç.

"Şey, Seungmin'in yanına gittim. Kahvaltıdan sonra ona hislerimi söyleyeceğim, yaşım umrumda değil Hyung. Sadece bilsin istiyorum, eğer o da beni seviyorsa bir söz verebiliriz birbirimize. Verebiliriz değil mi?"

"Tek korkum ikinizin birden sürünmesi olur Hyunjin, babamın bizi liseye geçince burada okutmayacağını biliyorsun."

"Ama... Ama yine de onunla iletişim hâlinde kalabilirim belki. Moralimi bozmasana!" Kendini isyan sözcükleriyle çimlere atıp birazcık yerinde tepindi ve diğer çocukların peşinden kahvaltı yapılan bahçeye ilerledi. Minik kalbi sonunda hislerini dışarı vurabilecekti.

Kahvaltıları bitmek üzereydi, Hyunjin nasıl karşı kampa geçeğini düşünürken tabağını kenara bırakmıştı, korkuyordu yakalanmaktan. Yine de esas korkusu küçük olanın azar işitmesiydi, o gerçekten çok saftı, masumdu.

"Hyung, beni bir süre idare edebilir misin?"

"Ederim tabii, ben bordo bereli olduğumdan hiç belli etmem ne demezsin." demişti dalga geçerek.

"Sadece tuvalette olduğumu söylesen bile yeter tamam mı?"

Omuz silkerek ayağa kalktı ve arka bahçeden dolanarak küçüklerin olduğu kampa ilerledi, Seungmin'in de etrafına bakındığını görünce heyecandan terlemiş ellerini hırkasına sildi. Arkası dönük miniğin omzuna dokunarak tekrar eski poziyonuna döndü. "Seungmin-ah!"

"Oh, geldin mi?" dedi arkasına dönerken, hem çok utanıyordu onunla yüz yüze geldiğinden hem de çok mutluydu sonunda konuşabileceklerinden.

"Geldim, çimlere oturalım mı? Görevliler bizi bulana kadar burası oldukça gözlerden uzak görünüyor."

Seungmin başını sallayıp çimenlere oturarak dizlerini kendine çekti, ceza odasında da hep böyle yapıyordu onunla konuşurken.

"Bu sefer sırtımız değil yüzlerimiz birbirine bakıyor, her şekilde çok tatlısın ama..."

Seungmin'in yüzü kızarırken karşısındaki kıkırdadı. "Hey, daha da tatlı olmayı bırakmalısın."

"Hyunjin!" diye söylendi küçüğü, sanki özellikle utandırmaya çalışıyor gibi bir hâli vardı.

İkisinin de arasında bir sessizlik oluştuğu sırada Hyunjin miniğe yaklaşarak tereddütle elini tuttu. Onun da eli heyecandan terlemişti fakat bu ikisinin de umrumda olan son şey bile değildi. Hafifçe öksürüp Seungmin'in gözlerine baktı, diyeceklerini bekleyen minik daha da heyecanlanmıştı.

"Seungmin, biz bir süredir konuşuyoruz ve gizlice görüşüyoruz. Benim hislerim sana karşı sadece bir arkadaş gibi değil, daha ötesinde. Sadece şu tatlı suratına bakınca bile salak salak sırıtıyorum, demek istediğim şu ki senden hoşlanıyorum Minnie..."

Oluşan kısa sessizliğin ardından gözleri tekrar buluştu.
"Ben..." dedi minik olan. "Ben de senden hoşlanıyorum, hem de çok fazla, belki hoşlantı bile az kalır bu hâllerime."

İkisi de sözcükleriyle gülümserken Hyunjin elinin arasındaki eli bırakarak yaklaştı ve uzun zamandır sarılmak istediği bedene sarıldı, düşündüğü gibi yumuşacıktı. Karşılıklı sarılmak ikisine de iyi gelmişti, görevlilerden birinin sesini duyduklarında ağacın arkasına saklanıp birbirlerine bakmaya başladılar. Hyunjin boş durmayıp karşısında onu bekleyen tombul yanağa bir öpücük kondurmuştu. "Hyunjin-ah..."

"Şşt..." Elini ağzına susması için götürürken görevli gitmişti, çimenlere tekrar oturup ellerini birleştirdiler. Kendininkinden biraz daha büyük eldeki yaraları gören minik kaşlarını çattı.

"Bu ne zaman oldu? Yanıma geldiğinde yoktu."

"Bu kamp ve işkenceleri, başka bir şey değil." dedi omuz silkerek. "Ailelerimiz bu saçma homofobik davranışlarda bulunuyor ve biz yirmi birinci yüzyıla geçiş yapmak üzereyiz."

"Haklısın..."

Bu sefer onlar için gelen görevliyle birlikte Hyunjin hızlıca farklı bir tarafa ilerleyip onu orada bıraktı. Son kez konuşmaları da bundan farklı olmayacaktı sonuçta, hep birilerinden kaçmak zorunda kalacaklardı.

Umarım olmuştur 🤧🤧🤧

Fizikten 0,5 netim varmış bunun uğruna yeni bölüm attım ✌

Oylarınızı yorumlarınızı eksik etmeyin, ben uçar kaçar yine denemem var :)

Kendinize iyi bakın 🧸❣

Fire on Fire † HyunMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin