♤Farewell♤

331 62 80
                                    

We lose our minds of city of roses,
We won't abide by any of rules.
(Güllerin şehrinde aklımızı kaybediyoruz,
Hiçbir kurala uymayacağız)

♤♤♤

O günün üstünden iki gün geçmişti, Seungmin artık onu görmek istiyor ve her fırsatta bir üst kampı yokluyordu. Yine aradaki çimenlikten gözetlerken omzunda bir el hissederek arkasına döndü.

"Ta-daa~" Elindeki bir kaç papatyayı uzatan Hyunjin gülümseyerek şaşkın çocuğa baktı. "Hey, öyle bakmasana sürpriz yaptım!"

"T-tamam." dedi Seungmin hâlâ şaşkın olduğundan, ne tepki vereceğini bilememişti. Hyunjin kıkırdayıp kendinden kısa çocuğa sarıldı ve saçlarını okşadı.

"Miniciksin!" dedi heyecanla, çocuk ne dese utanıyordu resmen. Kıpkırmızı kesiliyordu istemeden. Elleri birleştiğinde ikisi de gülerek çalıya doğru oturdular. Seungmin papatyalara bakıp sırıtırken diğeri de ona bakarak sırıtıyordu.

"Minnie, ben buradan sonra sana nasıl ulaşacağımı bilmiyorum. Ulaşabilir miyim?"

"Ben de bilmiyorum, yine de başka birini sevmezsin değil mi?" dedi söz vermek istercesine serçe parmağını uzatırken. "On sekiz yaşımıza kadar söz verelim Hyunjin, senden başkasını sevmeyeceğim."

Parmağını küçük parmakla birleştirip başını salladı. "Söz veriyorum." dedi. Daha önlerinde beş sene kadar olsa da söz vermişlerdi işte, tutup tutmamak işin diğer kısmıydı.

Küçük olan diğerinin çimlere uzattığı dizlerine uzarak başını yasladı, yaptığı şey onu çokça mutlu ederken utanarak yüzünü kapatmıştı. Saçında eller dolanınca yüzünü açarak ona baktı, saf bir gülümseme sundu çocuğa. "Bu kamptan kurtulunca rahat bir şekilde görüşürüz hm?"

"Aslına bakarsan ben seneye okumak için yurdışına gideceğim, babam liseyi korede okumamı istemiyor." dedi dudaklarını büzerek, Seungmin dolu gözlerini saklamaya çalışarak doğruldu ve sıkıca sarıldı. Şu ana kadar kimseye böyle sarılmamıştı, gitmesinden delice korkmamıştı kimsenin. "Beni unutursun..."

Başını hızla iki yana salladı Hyunjin, unutmak istemiyordu. Ne olursa olsun onu sevmek istiyordu, onu bu kadar saf bir sevgiyle seven çocuğa bağlanmıştı bir kere. Onu gülümsetmek adına birlikte yazdıkları şarkıyı mırıldanmaya başladı.

"Asla elveda deme çünkü sen ve ben, biz biriz."

Seungmin gülümseyerek başını kaldırdı bu sefer, gözleri hâlâ buğuluydu.

"Çünkü biz birlikte aynı hayale yürüyeceğiz."

İkisi aynı anda söylemeye başladı, yüzlerindeki mutluluk metrelerce uzaktan bile anlaşılırdı.

"Lütfen şimdi yaptığın gibi yanımda yürümeye devam et."

"Yarından daha fazla ve sonsuzluktan daha uzun." 

Bu sefer Hyunjin küçüğe yaklaşarak elini yanağına koydu, hafifçe okşayarak aralarındaki mesafeyi azalttı. İkisi birlikte son sözü söylediler.

"Seni seviyorum."

Aralarındaki mesafe kapandığında onlara eşlik ederek gözleri de kapandı, öylece duruyorlardı. Sanki her şeymiş gibi atıyordu kalpleri, kısa süre sonra dudaklarını ayırıp yerle bakışmaya başladılar. İlk öpücükleri, saf öpücükleri sevdiği kişilere gitmişti. Hyunjin birileri görmeden önce elini çocuğun ensesindeki saçlara atıp okşadı. "Hadi git, kamp bitmeden son bir kez görüşelim. Aynı yerde, öğle yemeğinden sonra."

"Son bir kez..." diye mırıldanırken başını salladı ve uzaklaştı Seungmin. Kendi kulübesinden içeri girdiğinde yastığa kapanıp çığlık atarak örtünün altına girmişti, yanına gelenleri farkında bile değildi.

"Seungmin iyi misin!?" "Hyung, kendine gel!"

"Beni öptü! İlk öpücüğümdü ve çok güzeldi, yumuşacıktı! Marsmellowa benziyordu!" dediğiyle Felix başını iki yana sallayarak güldü.

"Salak şey."

Onlar gülüşürken Jeongin yatağına oturdu ve umudunu keserek onun adına mutlu olduğunu söyledi. Tüm gün bu şekilde geçerken yemekten sonra Seungmin arkadaşını yalandan öpüyor gibi yaparak bir ceza aldı ama aldığı ceza biraz fazla ağırdı. Üst üste cezalar almasınin sonucuydu bu.

Girdigi oda hem çok sıcaktı, hem de kollarını sürekli yukarıda tutması gerekiyordu. Buranın cehennem gibi olduğunu ve nasıl acı çekeceğini söylemişti görevli. Seungmin, Hyunjin'in gelmeyeceğini anladığında acıya dayanamayarak ağlamaya başladı. Sıcakla birlikte nefesleri de kesildiğinden hiç iyi hissetmiyordu. Zaten nefes alması onu zorlarken, kolları yüzünden fısfısını da alamıyordu. İçeri birisi girdiğinden umutla gözlerini oraya çevirerek yardım istedi, Hyunjin onun olduğunu görüp koşarak yanına girdi ve kollarını çözdü. "Şşt, tamam geçecek. Nefes alamıyor musun?"

Seungmin öksürmeye başlarken olumsuz olduğunu belirtti ve cebini gösterdi, Hyunjin cebindekini çıkartıp kapağını açarak bir kere çocuğun ağzına sıktı ve az da olsa düzelirken onu dışarı çıkararak tekrar sıktı fısfısı. Bugün kampın son günüydü ve kim ne derse desin umrunda olmayacaktı.

"O iyi mi? Bazılarının aileleri gelmeye başladı, sence onunki de geliyor mudur?" dedi Minho'ya bakarak. Sonra hemen ekledi. "Kendi kampına götürmemiz lazım."

Minho başını sallayıp çocuğu kollarından kaldırdı ve yardım ederek az ilerideki kampa götürdü, kulübenin önünde telaşlı bir kadın ve gayet sakin bir adam görünce Seungmin'e kendisinin gitmesi gerektiğini söyleyip kollarını bıraktı. Hyunjin o gitmeden önce ellerini son kez yanaklarına koydu ve yorgun gözlere baktı. "Bu bir veda değil Seungmin, yalnızca kendine iyi bakarak sözümüzü hatırla."

"Sen de öyle, o sözü unutursan bozuşuruz!"

Son defa görüşmeleri de böyle olmuştu, her zamanki gibi birilerinden kaçarak...

Selamlar! Artık miniklik zamanları bitti, bağlayabildiğimi umuyorum~

Lütfen etkileşimi arttıralım 😭 Okuyanlar katlanarak azalınca acaba yazamıyor muyum diye düşünmeye başlıyorum 😔

Bugün temizlik yapma günüm o yüzden uçuyom, hepinize iyi tatiller~!

Sizi seviyorum!!! 🧸❣

Fire on Fire † HyunMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin