The Weeknd - The hills
-Bana dokunduğunda seviyorum sadece, hissettiğinde değil.
Chanyeol bir masayı daha ortaya çektiğinde tezgahın üzerindeki yeni hazırladığı tepsiden bir likör alıp yanına gittim.
"Jackson kapıda, değil mi?"
"Evet, G ve D'nin yanında olacak."
Başımı sallayıp elimdeki bardağı diklediğimde Seokjin içeri girdi, bardağı Chanyeol'a uzatıp sandalyeye oturdum ve Seokjin'in karşıma oturmasını bekledim. "On beş kişi, sadece mekanın çevresinde," dedi bacağını bacağının üstüne atıp. Batıdakiler gelecekti bu yüzden Seokjin adamları mekanın etrafına dağıtmıştı. Başımı salladığımda, "Geldiler hyung," dedi Jungkook mırıldanarak.
Mekanı tamamen kapatmıştık ve tam ortaya bir masa koyup arka tarafa da sırayla birkaç tanesini çekmiştik. En önde üç kişi sırayla içeri girdiklerinde, hepsinin getirdiği adamlar da arkalarında durdu. Siyah ve gri ağırlıklı takım elbiselilerin yanı sıra Chinho'nun adamları daha sıradandı. Çoğu uzun boylu ancak bazıları iri yarıydı. Changbin yoktu. Chinho karşıma, Kangdae sağ tarafa ve Shin de sol tarafa oturduğunda adamları arkadaki masaya geçip oturdular. Her biri için ayrı masa vardı.
Chen, Jungkook ve Hoseok benim arkamdaki masaya oturmuşlardı ancak Seokjin yanımda oturuyordu. Ortalıkta en az benim kadar çok göründüğü ve bilindiği için yadırganmazdı. Chanyeol masaya bardakları ve içki şişelerini çoktan dizmiş, şarap kovasını da masanın köşesine koymuştu. Hazırladığı likörlerin olduğu shot tepsisini de masaya koyup arkaya oturdu.
"Görüşmeyi kabul ettiğin için teşekkür ederim," dedi Chinho, sessizliği bozarak. Kendi adına konuştuğundan yalnızca ona bakıp kafamı salladım. Ortamda çıt çıkmıyordu ve herkes gerçekleşecek konuşmayı dikkatle dinlemeye hazırdı. Benim ise tabiri caizse kafam patlayacakmış gibi hissediyor ve sabahtan beri içiyordum ancak bir nebze olsun ağrım dinmemişti. Ortamda ufak kıpırtılar ve bazen öksürük sesleri duyuyordum. Ayrıca yoğun ve karışmış parfüm kokusu vardı.
Seokjin'in doldurup önüme uzattığı viski bardağını elime aldım. "Biraz geç kalmadınız mı görüşmek için?" Dedim, üçünde de göz gezdirerek.
Kangdae yerinde dikleşti. "Sular durulmuş değil, tam vaktinde geldik aslında."
"Changbin'den sonra gözüm korkmadı diyemem," dedi Shin gülümseyerek. Büyük bir gülümsemesi ve minyon bir yüzü vardı. Saçları yanaklarına değecek kadar uzundu. Onun aksine Kangdae'nin yüz tipi daha sert, hatları daha belirgindi ve saçları Jungkook'un saçlarıyla aynı renk, bir tık koyusuydu. "Yanlış anlama, sen yaptın demiyorum ancak en son seninle görüşeceği dolanıyordu etrafta." Cevap vermeden başımı sallayıp bardağımdan bir yudum aldım. Changbin'e o yarayı benim yaptığımı bilmelerine gerek yoktu.
İçerideki herkeste dikkatle göz gezdiriyordum zira bana baş gösteren karşımdaki bu üç adamdan biriyse işim çok daha kolay olurdu. Özellikle arkadaki adamlara bakıyordum. Ufak bir rahatsızlık, göz kaçırma ve korku onları ele verebilirdi, bu yüzden ilgisizmiş gibi görünüp yavaşça bakıyordum her birinin yüzüne.
Chinho ellerini masanın üzerinde birleştirdi. Kaşlarının üzerinde biten kısa saçları ve sağ gözünün hemen altındaki ben oldukça dikkat çekiciydi. Tam ağzını açıp bir şey diyecekti ki gelen yoğun ses yüzünden susmak zorunda kaldı. Önümdeki üç beden anında gerilmiş, adamları ise olduğu yerde kıpırdanmaya başlamıştı.
"Ne oluyor?" Dedi Seokjin mırıltıyla. Boğazımı temizleyip dikkatleri üzerime çektiğimde, "Jungkook," dedim. Ne istediğimi anlayıp anında mekandan çıktığında bir süre sesler kesilmişti. Diken üstünde duruyordum, olabilecek herhangi bir durum karşısında hazır olmak için elimi usulca belimdeki silahın üzerine götürdüm ancak dışarıdan sakin durmaya özen gösteriyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lust: yoonmin
Fanfiction"Sert uyuşturucular. Güven yok. Aşkı siktir et, eğer bu şehvetse bu boku sonsuza dek yapabiliriz."