David Guetta - Dangerous
-Gözlerini dudaklarıma dik, onlar senin için kurşun olacak.
"Nereye gitmek istersin?" Bir yandan kahvaltı yapıyor bir yandan da Jungkook'a akşam geleceğime dair mesaj atıyordum. Mingi portakal suyundan büyük bir yudum alıp bana döndü.
"Bilmem ki hyung, gezelim işte."
Gülümseyip kafa salladığımda kahvemden yeni bir yudum aldım. Tabağını bitirdiğinde masadan koşarak kalkmış ve beni beklemeden kapıyı açıp ayakkabılarını giymeye başlamıştı bile. Onun bu hâline gülerken ben de toparlanıp telefonumu arka cebime koydum. Sunmi'ye bugün izin vermiştim ve o da işleri olduğunu söyleyip dışarı çıkmıştı. Tüm günümü Mingi'ye ayıracaktım.
Doğru dürüst görüşemiyor olmamız onu üzüyordu ki ben de pek memnun değildim bu durumdan. Yaptığım işleri bilmiyordu, merak edecek bir yaşa da gelmediğinden sormuyordu. Böylesi çok daha iyiydi, sorsa bile ne cevap vereceğimi bilmiyordum. O eğlenirken ben de bugün biraz kafa dağıtmış olurdum. Onunla ilgilenmeyi seviyordum ve benden kopması isteyeceğim son şey bile değildi.
Ayakkabılarımı giyip kapıyı kilitlediğimde arabanın yanında bekleyen bedene doğru yürüdüm. Yerinde sallanıyor, küçük gülümsemesini hiç bozmuyordu. Bana çok benzerdi, aynı benim gibi siyah kot pantolon ve deri ceket giymişti. Onun bu minicik hâline gülüp bana özeneceği tek şeyin giyinişim olmasını dilemiştim.
Tedbir amaçlı aldığım silahı belime koyup ceketimle kapattığımda elimdeki anahtarın düğmesine basıp arabanın kilidini açtım. Benim gibi birinin çok düşmanı vardı ve ben Mingi'yi asla riske atmayacağım gibi, beni onunla vurmak isteyen herkesi yeryüzünden bir çırpıda silebileceğimi de biliyordum. Ben derdim kiminleyse yüz yüze çözer, kimsenin ailesini ya da sevdiğini karıştırmaz, onlarla tehdit etmezdim. Ancak bunu yapabilecek çok kişi vardı.
Mingi ön koltuğa oturduğunda uzanıp kemerini taktım. Heyecanlı olduğu her hâlinden belliydi, bu sürekli gülümsememi sağlıyordu. Çok sık görüşmediğimizden dolayı ne zaman bir araya gelsek benimle vakit geçirmek onu mutlu ederdi. Benim bu yaşamımda güzel davrandığım ve hep de öyle davranacağım ilk insandı. Yanındayken silinmeyen gülüşüm de bunu kanıtlıyordu. Bir ağabeyden ziyade anne ve baba da olmaya çalışıyordum, zamanında bu görevin sahipleri işlerini yapamamışlardı.
Annem ve babamın ne yaptığını bilmiyor, onları aramıyor ve açıkçası hiç merak etmiyordum. Aynı evde yaşamasak bile Mingi'ye onlardan daha çok ebeveynlik yapabiliyordum, benim gibi olmaması için onu bütün kötülüklerden uzak tutuyordum ki anne ve babamın bir çocukla uğraşmayacak olmaları da işlerine geliyordu.
Arabayı çalıştırdığımda uzanıp radyoyu açtı ve kendi çapında eğlenmeye başladı. Uyumlu bir çocuk olduğu için Tanrı'ya şükrediyordum.
...
Arabamı sakin bir yere park edip indiğimizde elinden tuttuğum Mingi'yle çarşıda dolaşmaya başlamıştık. Büyük pasajların birine girmiştik ve her gördüğü oyuncak dükkanına giriyor, caddeye çıktığımızda beş dakikada bir karşımıza çıkan standlardan yiyecek alıyordum ona.
"Hyung, şuradan da oyuncak alalım mı?" Parmağıyla işaret ettiği dükkana doğru yürüdüğümüzde içeri girdik ve raflar arasında dolaşmaya başladık. Arkasından usulca onu takip ediyor, beğendiği her oyuncağı elime tutuşturmasına gülüyordum.
"Eğleniyor musun Min?"
Önümdeki raflara bakan Mingi'den başımı kaldırıp sesin geldiği yöne doğru döndüm. Beni her defasında daha çok şaşırtıyordu ve onu böyle bir yerde görmeyi beklemiyordum. Kollarını göğsünde birleştirmiş, gri saçlarını dağıtmış, gülerek bana bakan Park Jimin'i hiç ama hiç beklemiyordum. Bu herif her yerde karşıma çıkıyordu ve bundan oldukça sıkılmıştım ki beni takip ettiğini bile düşünmeye başlıyordum artık. Her şeyden önce o benim düşmanımdı ve Mingi'yi görmüş olması beni tedirgin etmişti. Kaşlarımı çatıp Mingi'yi yanıma çektiğimde bir şey yapamayacağını bilsem de tıslamış ve gözlerimi üzerine dikmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lust: yoonmin
Fanfiction"Sert uyuşturucular. Güven yok. Aşkı siktir et, eğer bu şehvetse bu boku sonsuza dek yapabiliriz."