Red - İf i break
-Ama artık kendimi bile göremiyorum, sadece seni...
"Ne bu surat?" Elindeki şişeyi kovaya bırakıp bana döndü Hoseok. Jackson dışarıdaydı bu yüzden barda yerine geçmişti ancak dalgınlığı on kilometre öteden bile anlaşılıyordu. "Yok bir şey," dedi tekila bardağını önüme koyup. Doldurduğunda şişeyi tekrar kaldırdı.
"Chanyeol geldi mi yanına?"
Tek kaşımı kaldırıp, "Gelmedi," dedim merakla. "Bir sıkıntı mı var?"
"Memlekete gidecekmiş, patrondan izin istesem kesin vurur beni diyerek dolanıyordu."
İçeride göz gezdirdim ancak yoktu. Gülerek başımı iki yana salladım. "Görürsen yolla yanıma." Başını salladı ve konuşmayı kesti. Bir sıkıntısı olduğunu biliyordum o yüzden sakince oturmaya devam ettim. En sonunda dökülecekti zaten. Sıkıntılı bir nefes verdiğinde, "Hoseok," dedim bıkkınca. Kirpiklerinin altından bakıp dudaklarını dişledi. Dayanamayıp karşıma oturdu ve yaklaştı.
"Chanyeol memleklet deyince-" dedi kırık bir ses tonuyla. "Annemi özledim hyung. Beni evden atan babamdı, onun bir suçu yoktu ki. Yıllar oldu, yüzünü unutmaktan korkuyorum." Yutkunup başını eğdiğinde yıllar boyu içinde büyüyen özlemi ilk defa dile getirişi karşısında ne diyeceğimi bilemedim. "Yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyorum," dedi mırıldanarak. Bunu daha çok kendi kendine söylemiş gibiydi.
Derin bir nefes verdim ve önümdeki bardağı ittim. Sanki az önce yıllar önce buraya paramparça olmuş bir şekilde gelen çocukla konuşmuştum. Önemli değilmiş gibi elini sallayıp, "Neyse," dediğinde omzunu sıvazladım. Beklemeden kalkıp işine kaldığı yerden devam etti.
Park Jimin hayatımın ortasına öyle güzel kurulmuştu ki bırak etrafımdakilere kendime bile fırsat bulamıyordum. Park Jimin artık mesaj atmıyor, çat kapı mekanıma gelmiyordu. Park Jimin'in sesi ve yüzü kaybolmuştu. Geri gelecek demiştim.
Gelmedi.
Yora'yla ortaklığı iptal etmiş, onunla uğraşma işini de Seokjin'e vermiştim. Jungkook yeterince yorgundu. Beşinci, sekizinci, on yedinci, yirmi birinci günleri hatırlıyorum tek başıma oturduğum bu sandalyede. Her gün onu arayışımı, defalarca kez Taehyung'a gidişimi anımsıyorum. Park Jimin'i bulamıyorum ama bugün de gideceğim, biliyorum. Taehyung'a her gittiğimde bana aynı şeyi söylüyor. 'Nerede olduğunu bilmiyorum, bilseydim de söylemezdim.' Bana yalan söylüyor, yaklaşık iki aydır bana aynı yalanı söylüyor ve ben bunu söyleyenin Jimin olduğunu bildiğimden sesimi çıkaramıyorum.
Her gün mekandan eve geçiyor, başka hiçbir şey yapmıyordum. Bir ölü gibi dolanıyor, Taehyung'a sormam dışında kimseye Park Jimin hakkında tek kelime etmiyordum. Ömrümde ilk kez bir adamın gülüşüne muhtaçtım. Kendi ellerimle dağıttığım onca şeyi hatırladıkça gri saçlı adamın göğsümde bıraktığı özlemi taşımaya razı geliyordum.
Her gün Jungkook için buraya gelen Taehyung'u kendime benzetiyorum. Jungkook'un iri gözleri yeniden parıltılarla doluyor ancak belli etmiyor bunu Taehyung'a. Hâlâ kırgın, hâlâ aşık...
Aşağı inip koltuğa uzandığımda gözlerimi kapatıp günlük rutin hâline gelmiş olan ve yalnızca birkaç saat süreceğine emin olduğum uykuya bıraktım kendimi. Artık düzen böyle işliyordu. Gece uyku yoktu, gündüz şanslıysam dört saat sürüyordu. Aynı düzlükte giden kâbuslarımdan biri gelip yine göz kapaklarıma kurulduğunda titreyerek açtım gözlerimi. Bu kâbuslar hep aynı yerden geliyor, hep de aynı şekilde korkutuyordu beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lust: yoonmin
Fanfic"Sert uyuşturucular. Güven yok. Aşkı siktir et, eğer bu şehvetse bu boku sonsuza dek yapabiliriz."