"Lan, okula yeni gelen matematikçiyi gördünüz mü?" diye sordu Emir. Umursamazca sigarayı içmeye devam ettim.
"Kimmiş?" dedi Furkan. Mahallenin dedikoducu teyzelerinden farkı yoktu.
"Ben duydum, adam ilah gibi bir şeymiş." dedi hayran hayran Sude. Her öğretmenle yakın bir ilişkisi vardı. Dişiliğini kullanmaktan geri durmuyordu.
"Asaf, hiç merak etmiyor musun lan?" dedi Emir. Olumsuz anlamda kafamı sallayıp, sigarayı yere attım. Elimin tersini burnuma sürtüp, dudaklarımı yaladım.
Tayfayı arkamda bırakırken, seri adımlarla okula doğru ilerledim. Başım felaket ağrıyordu, kafamı koyup, gün boyu uyuyacaktım.
Adımlarımı merdivenlere yöneltip, öğretmenlerin olduğu kata çıktım. En üst kat on ikinci sınıflarındı. Asansöre binecektim.
Öğretmenler asansörden çıktığında, kalan öğrenciyle beraber asansöre bindim. Gözlerimi kapatıp, geriye yaslandım.
"Sigara kokuyorsun." dedi yanımdaki kişi. Onu umursamadan gözlerimi kapatmaya devam ettim. "Hangi sınıftasın sen?" diye sordu bu sefer.
Kafam ağrıyordu ve bu yavşak başımda hâlâ konuşuyordu. "B" dedim kısaca. "Susacak mısın artık?"
Bir gülüş sesi duyduğumda, bakışlarımı benden biraz daha uzun olan kişiye çevirdim. Beyaz gömleğiyle onu öğrenci sanmıştım ama, daha büyük duruyordu. Veliydi sanırım.
Asansör durduğunda, bir şey demeden sınıfa ilerledim. Adamın bakışlarını hala üstümde hissediyordum.
Sınıfta hayvani sesler çıkarılırken, cam kenarında en arkaya geçtim. Camı açıp, sıraya başımı yasladım. Kafamı duvarlara sürtecektim şimdi.
Zil çaldığında, herkes sınıftan çıkmıştı. Müdürün zırvalamalarını dinleyemeyecektim maalesef.
Bahçeden müdürün sesi yankılanırken, sınıfın kapısı açıldı sertçe. Nöbetçi öğretmen muhtemelen bahçeye inmem için uyarmaya gelmişti.
"Sen neden aşağı da değilsin?" diye sordu, asansördeki adam. Başımı kaldırıp, yüzüne baktım. "Zorunlu değil mi?"
Sıraya iyice yayılıp, bacaklarımı iki yana açtım. "Pardon da beyefendi, size ne?" dedim tek kaşımı kaldırarak.
Adam sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Sınıfın kapısı açıldığında, nöbetçi öğretmen gelmişti.
Adama gülümseyip, bana döndü Banu hoca. "Asafcım, bahçeye çıkmıyor musun?" diye sordu uyaran bir tonda. Adam olmasaydı beni sınıfta bırakmakla tehdit edeceğini biliyordum, alışmıştım.
"Başım ağrıyor hocam." dedim. Bakışlarını bir süre üstümde tutup, bir şey demeden sınıftan çıktı.
"İlaç ister misin?" diye sordu adam. Sinirli bir şekilde sırayı ittip, kalktım. "Rahat yok amına koyduğumun yerinde." diye söyledim.
Adam gülümseyerek bana baktığında, sinirlerim daha çok bozulmuştu. "Ne gülüyorsun lan gevşek gevşek." dedim sinirle.
Elindeki çantayı masanın üstüne bırakıp, boynunu kaşıdı. Ona yaklaştıkça, dövmeleri gözüme gözüme batıyordu. Saç diplerinde bile dövme vardı.
Bir şey demeden öğretmenler masasına oturup, çantasından hap çıkardı. Bana uzattığında, açılmamış bir şişe su da verdi. "İç." dedi.
Geçip gitmek yerine, elinden ilacı alıp, içtim. Başıyla masayı işaret etti. "Yerine geç, ders başlayacak." dediğinde, iki saniye olduğum yerde kaldım.
Tahta kalemini çıkarıp, tahtaya matematikle ilgili terimler yazmaya başladığında, utançla başımı eğdim. Adam öğretmen çıkmıştı.
"Kusura bakmayın." dedim gözlerimi kırpıştırıp. Önemsizmiş gibi elini salladı.
Masaya oturduğumda, öğrencilerde yavaş yavaş sınıfa girmeye başlamıştı.
Adam tahtayı doldurup, öğrencilere döndü. Çok havalı duruyordu. "Hepinize merhaba arkadaşlar." dedi gülümseyerek.
Bakışları anlık olarak bana değiyor, sonra sınıfta dolaşıyordu. "Ben Murat Akhan. Matematik öğretmeninizim. Bu yılı beraber geçirip, sınava beraber hazırlanacağız." diye tanıttı kendisini.
Elif elini kaldırıp, salyasını akıta akıta, söz hakkı bekledi. "Hocam din dersine de siz girseniz olur mu, ilah gibisiniz de." dediğinde, sınıfta çoğu kişi kıkırdamıştı.
Aptal insanlar, çok komikmiş gibi gülüyorlardı bir de. Murat Hoca, Elif'e gülümsedi sadece. Elif yerine ben utanmıştım.
"Teşekkür ederim." dedi utangaç bir gülümsemeyle. Adamın duruşuna yakışmıyordu bu utangaç hal. "Şimdi benim için önemli olan bir iki konuyu konuşacağım sizinle."
Sınıfta gözlerini gezdirip, bana baktı uzunca. "Sınıfta herkes hal hareketine dikkat edecek. Ders kaynatma olmayacak. Sınav senesinde asla müsaade edeceğim bir şey değil."
"Ne yani?" diye yükseldi Mustafa. "Uçak uçuramayacak mıyız?"
Murat Hoca ona bakarken, sınıftan iki kişi kağıttan uçakları birbirine atmaya başladı. Herkes gülmeye başladığında, gözlerimi devirerek başımı masaya koydum. Aptal insanlara tahammülüm yoktu.
"Bunu ilk ders diye görmezden geliyorum, bir kez daha olursa tutanak tutarım arkadaşlar." dedi sertçe.
Rahat bir pozisyon yakaladığımda, huzurla gözlerimi kapadım. "Dersimde uyumayacaksınız. Uyuyacak olan evinde kalsın, derse girmesine gerek yok."
Bizzat bana laf çarptığını anladığımda, başımı kaldırdım. Yorgun bir şekilde ona baktığımda, bana döndü.
Masadan kalkıp, bayık bakışlarımla ilerlemeye başladım. "İyi hocam." dedim. Sınıftan çıkmak üzereyken, sınıftaki uğultuyu masaya vurarak susturdu.
"Böyle bir saygısızlık yapamazsın Asaf." dedi sertçe. "Ya derse hiç gelmeyeceksin, ya da adam gibi ders dinleyeceksin. Yerine otur."
Onu dinlemeden sınıftan çıktığımda, adımlarımı okul dışına yönelttim. Yarın unuturdu nasıl olsa. Şu anlık kimsenin kurallarıyla uğraşacak gücü bulamıyordum kendimde.
-
sunnydaisy48 çok kalp aşkım❤️ teşekkür ederim ehe
EE NOLDU SİMDİ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖĞRETMEN -GAY
Short Story-TAMAMLANDI- Ateşle oynamayı göze aldıysan, yandım diye bağırmayacaksın.. Şiddet, kaos, yalan, aldatma, ihanet vardır. Murat ve Asaf🌈