Şimdiye kadar hep kaçmıştım, her şeyden. Gün gelmiş, kendimden bile uzaklaşmıştım. Sığamamıştım hiçbir yere. Ait hissedememiştim.
Hep düşünürdüm. Bu dünyada yerim olmadığını, sadece acı çekmeye geldiğimi, ve acılar içinde öleceğimi.
Bir kez olsun gülmemişti yüzüm benim. Bir kez içten bir şekilde tebessüm etmemiştim mesela. Bana yaşatılanlarla, ciddi bir ifadeyle bile kızamamıştım. Babam öyle işlemişti ki ruhuma, o kötülüğün kanımda gezdiğini hissetmiştim çoğu zaman.
Kendimden çok kez vazgeçmeye kalkmıştım. Hıçkıra hıçkıra ağladığım gecelerin sabahında, yine yaşamıştım ama. Kan gölüne çevirdiğim bedenim, çok kez direnmişti acılara. Kesilen bileklerimde, yeniden çiçekler açacağına inanmıştım.
Ne yaşamış olursam olayım, bu dünyayı sevdiğimi biliyordum. Kendim iyi bir insan olamamıştım, biliyordum. Ama başkaları benim gibi olmasın diye çabalamıştım.
Kimseyi yargılamamıştım hiçbir zaman. Annem hep derdi ki; kimsenin hayatını yargılama, henüz seninki bitmedi.
Ben de öyle yapmıştım. Gün gelmiş, nefret ettiğim babamı bile anlamaya çalışmıştım. Ama bu bile beni acıların içine sürüklediğinde vazgeçmiştim.
Babam iyi bir adam değildi. Korkunçtu. Çok korkunç.
"Ne düşünüyorsun güzelim?" diye sordu Murat. Göğsüme uzanmış, alttan alttan bana bakıyordu. O kadar güzeldi ki, içim titremişti adeta.
"Kendimi." diye yanıtladım. Bir elimi sırtına koyup, sıvazlamaya başladığımda, biraz daha bana sırnaşmış, nefesimi boynuma doğru üflemişti.
"Aklını kaybedecek gibi hissediyorsun değil mi?" dedi, dudaklarına konan acının tatlı tebessümünü görmüştüm. Saçlarına bir öpücük kondurup, sıkıca sarıldım ona.
"Ne ara bu kadar kötü bir insan oldum anlamıyorum." dedim, kendi kendime. "Ben şimdiye kadar hep insan olmak için çabaladım Murat, ama son zamanlarda o kadar kötü şeyler düşünüyorum ki, kendimi tanıyamıyorum."
Göğsümden kalkıp, bağdaş kurdu koltukta. Gözlerinin içine baktığımda, hissettiğim duygu yoğunluğuyla gözlerim doldu. Onu bile bitirmeyi düşünmüştüm. Kendime inanamıyordum.
"Babam" dedi, acıyla. Sesi titremişti. "Babam bana öyle şeyler yaptı ki Asaf. Düşündükçe kendi kendime sorardım hep, bunları yaşayacak ne yaptım diye. Büyüdükçe fark ettim, ben hiçbir şey hak etmemiştim. Biraz geç anladım ama anladım."
Elinden sıkıca tutup, öptüm bir sürü. Aynı sokağa bile girmedik diye düşünmüştüm ama, o konuştukça anlıyordum aynı yollardan geçtiğimizi.
"Benim babam çok dindar bir adamdı. Aynı zamanda çok fazla da ayrımcı bir insandı. Din sorgulardı, görüş sorgulardı, din ona ne yapma derse, yapardı. O çok ama çok kötü bir adamdı. Küçükken hep dedim kendime, onun gibi olmayacaksın diye. Olmadım da, onun inandığı, savunduğu hiçbir şeye inanmadım, savunmadım." dedi. Gözlerini gözlerime çevirdiğinde, kendinden gurur duyan bakışı, gözünün en içinde gördüm. "Babamı çok anlamaya çalıştım, defalarca inandığı inancın kitaplarını okudum. Sırf yargılamayayım, kötülemeyeyim diye. Ama sorun bende değilmiş biliyor musun Asaf. Babam kötü bir adam olmayı kendisi seçmiş. Kimse onu buna zorlamamış. O bilerek yapmış bunu."
Derin bir nefes aldım. Sanki beni anlatıyormuş gibi hissediyordum. "Peki, böyle biri olmayı sen mi seçtin?" diye sordum. Kendi isteğiyle kötü bir adam olduysa, anlattıklarının hiçbir önemi kalmayacaktı benim için. Üzülmüştüm evet ama, lanetlediği şeye kendisi koşar adımlarla gittiyse, affedemezdim.
Sol gözünden akan yaşı silip, dudağını yaladı. Dişlerine dudaklarını bastırıp, başını diğer tarafa çevirdiğinde, içindeki yaralı çocuktan öpmek istemiştim. Anlıyordum, o istememişti.
"Ben istemedim." dedi, yüreğim parçalandı. Yüz ifadesi, ses tonu, ona bunu yapan herkesten nefret etmeme sebep olmuştu. "Yemin ederim ben istemedim." dedi bir kez daha, inandırmaya çalışır gibi dolu gözlerini gözlerime çevirmiş, elimi sıkıca tutmaya başlamıştı.
"Ağlama." dedim, gözyaşını silerken, sanki vücuduma iğneler batırılıyormuş hissiyle karşı karşıya kalmıştım. "Ağlama kıyamam tek damla gözyaşına."
"Mecbur kaldım ben." diye fısıldadı. Avcumun içinden elini çekip, ayaklandığında, küçücük bir çocuktu hala gözümde. Kollarımın arasına alıp, her bir yarasından öpüp, iyileştirmek istiyordum.
Odada volta atmaya başlarken, bir yandan da bana açıklama yapmaya çalışıyordu. Benim de gözlerim dolmuş, sarkıttığım dudaklarımla onu izliyor ve dinliyordum.
"Mecbur kaldım. Kötü bir insan olmasaydım yaşayamazdım ki ben, yaşatmazlardı beni." dedi, kollarını iki yana açarak. "Herkesi çaldılar benden, herkes gitti. Beni çalmalarına izin verseydim, affedemezdim ki kendimi."
Gözyaşını omzuna silip, bana baktı. İnanmamı bekliyor gibiydi. Gözyaşlarımın arasından hafifçe gülümseyip, kucağıma vurdum. Bana doğru geldiğinde, elinden tutarak kucağıma doğru çektim hafifçe.
Bedenini, üstüme bırakıp, göğsüme yeniden yerleştiğinde, saçlarına öpücük bırakmaya ve onu sakinleştirmeye başlamıştım. "Hayatın bize ne getireceğini biz bilmeyiz ama, kader denilen şey bellidir. Hayat, bizden kötü insanlar olmamızı istiyorsa, olmak zorundayız belki de. Kaderle oynamaya gerek yoktur. Bizim de nefes almaya hakkımız var Murat, bizim de intikam almaya, yaşadıklarımızın hesabını sormaya hakkımız var." dedim, sesimin güçlü çıkması için çabalıyordum.
"Kötü insanları kimse sevmez ama." dedi, küçük bir çocuk sızlanmıştı. Kollarımı iyice sardım bedenine. "Ben artık sevilmek istiyorum Asaf. İçimdeki çocuğu da biraz sevmek istiyorum."
Gülümsedim. Yüzünü okşayıp, hafifçe mıncırdım suratını. "Sana bir şey diyeceğim." diye fısıldadım kulağına.
Kucağımda hafifçe dikleşip, yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Söyle." dedi heyecanlı bir şekilde. "Ne söyleceksin ki?" Meraklı hali beni gülümsetirken, yanağına ufacık bir öpücük bıraktım.
"Ben seni çok severim." dedim. "Ben seni de, içindeki çocuğu da çok severim."
-
EEE NOLDU SİMDİ???
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖĞRETMEN -GAY
Short Story-TAMAMLANDI- Ateşle oynamayı göze aldıysan, yandım diye bağırmayacaksın.. Şiddet, kaos, yalan, aldatma, ihanet vardır. Murat ve Asaf🌈