Murat bize kahvaltı hazırlarken, ben de masada oturmuş, onu izliyordum. Biraz daha toparlanmıştık. İyi hissediyorduk en azından.
"Babamı ne yapacağız?" diye sordum. "Beni arıyordur şimdi." dedim. Parmaklarımı masaya vurup, gerginliğimi biraz da olsa atmaya çalışıyordum.
"Babanı öyle bir bitireceğim ki, kendisinden başka kimseyi düşünmeyecek." dediğinde, sırıttım. Kendinden emin duruşu beni mutlu ediyordu.
"Ne yapacaksın?" diye sordum. Meraklanmıştım açıkçası. Babam kadar güçlü olup olmadığını bile bilmiyordum. Kendisini riske sokmasını istemezdim.
"Sen eve döneceksin?" dedi. Kaşlarım çatılırken, sert bakışlarımı üstünde tutuyordum. "Bana burada değil, evde lazımsın."
"Anlamadım?" dedim, tek kaşımı kaldırarak. O eve geri dönersem, beni öldürürdü. Bunu cidden yapardı.
"Eve gidip, normal hayatına devam edeceksin. Benim senden istediklerimi, ancak evden temin edebilirsin bana. Sana güvenmeli." diye açıkladı kendisini. Önüme bir bardak süt koyup, karşıma oturdu. "Önce mantıklı bir plan yapacağım kafamda, sonra adım atacağım."
Sütten bir yudum alıp, Murat'a baktım dikkatlice. Dudaklarımı yavaşça yalarken, onun da gözleri benim üzerimdeydi. "O eve dönmek istemiyorum." dedim açıkça. "Benden öyle şeyler istemeye başladı ki, çok korkuyorum artık." diye mırıldandım.
Anlıyormuş gibi kafasını salladı. Sandalyesini hafifçe geriye itip, dizine vurduğunda, masadan kalkıp, kucağına oturdum. Kolları beni sıkıca sararken, boynuma minik bir öpücük bırakmıştı. "Çok az daha sabredemez misin?" diye sordu.
Mavi gözlerini kısmış, olumlu yanıt vermem için bakıyordu. Ama anlamıyordu. O eve gidersem, bana kalan son şeyi, benliğimi kaybedecektim. Babamı bitirme uğruna, bu kayıba hazır kıydım? Bilmiyordum.
Kafam çorba gibiydi. Neye karar vereceğimi kestiremiyordum. Sağlıklı düşünemiyordum.
"Söz veriyorum." diye fısıldadı Murat. "Sana ne yaşattıysa, öyle alacağım ki intikamını, pişman olacak. Nefes aldığı her saniye pişman olacak."
Kucağından kalkıp, volta atmaya çalıştığımda, Murat dikkatlice beni izliyordu. "Korkuyorum." dedim açıkça. "Murat, benim kaçma sebebim..." diyip durakladığımda, o da ayaklanıp, karşıma geçti.
Yüzümü avuçlarının arasına alıp, bir sürü öpücük kondurdu her yanıma. "Biliyorum Asaf." dedi, sanki benim haberim olmadan, her şeye hakim gibiydi. "Bu çok zor olacak, onunla aynı yerde olmak çok büyük yük getirecek omuzlarına ama, yapmak zorundasın."
Dolu gözlerimi kırpıştırdığımda, bir damla yaş yavaşça eline doğru aktı. "Şşşt." diyerek sildi yaşı. "Ağlama bebeğim, lütfen."
"Bilmiyorum." diyerek ayrıldım ondan. Aniden karar verip, bütün hayatımı bok yoluna sokmak istemiyordum. Buradan çekip gidebilirdim. Tamam, bu biraz kötü bir fikirdi, farkındaydım. Babam bana yaşattıklarının cezasını ödemeden yaşayacaktı, ama ben, ben olabilecektim işte. Başka bir yerde, yeniden. Yepyeni bir hayat, yepyeni bir sayfa açacaktım.
Babamı bitirmek, acı çektiğini görmek çok istiyordum. Ama bir de bu durumun tersi vardı. Babam çok güçlü bir adamdı. Her konuda. Murat ona en fazla ne yapabilirdi ki? Babama nasıl acı çektirebilirdi?
Babam istese şu an bu evi yakardı. İçinde diri diri bizi yakar, kendisi bir çay alıp, bu yangını seyrederdi. Benim burada olduğumu bilmiyordu, bilse, bir an duramazdı. Kimse durduramazdı onu. Ama bir an önce bu evden gitmezsem, öğrenmesi çok da zor olmayacaktı.
"Gitmem lazım." dedim, şimdi mantıklı düşünme zamanıydı. Biraz dışarıda dolaşır, iyi bir sonuca vardığımdaysa, neler yapacağıma bakardım.
"Bana söz verdin." dedi Murat. "Yanımda olacağına dair söz verdin, sözünü tutarsın sanıyordum."
Haklıydı. Söz vermiştim ama, onun da beni anlaması lazımdı. O eve dönemezdim. Yaşadıklarımdan sonra dönmemeliydim zaten.
"Murat bana ne yaptılar biliyor musun sen?" dedim, öfkeli bir ses tonuyla. "Benim için kadar vermenin ne kadar zor olduğunu bilemezsin. Yaşadıklarımı bilmiyorsun, ama bari biraz da olsa anlamaya çalış. Lütfen!"
Odaya ilerlediğim sırada, o da peşimden geliyordu. Kolumdan yakalasa da, sinirli bir şekilde ittirdim onu. "Tamam, gidiyorum eve."
Böyle üstüme geleceğini bilmiyordum, ama biraz kalbim kırılmıştı. Bana ne olduğunu bile sormamıştı henüz, ama öyle üstüme geliyordu ki, acıtmıştı. Bir şeyleri habersiz yapıyordu ve bu çok fazla can sıkıyordu.
"Asaf." dedi güçsüz bir sesle. Ona doğru döndüğümde, yatağa oturmuş, dirseklerini dizlerine yaslamıştı. "Neler yaşadığını az çok tahmin ediyorum. Canını daha fazla yakmamak için sormuyorum." dedi.
Sahte bir kahkaha dudaklarımdan sızdı. "Az çok tahmin ediyorsun, ama beni o eve geri yollamak istiyorsun?" dedim. Üstüne doğru adım atıp, onu geriye doğru ittiğimde, yatakta biraz da olsa dikleşmişti. Bir dizimi, iki bacağının arasına koyup, onu geriye doğru ittim. Saten örtünün üstünde öyle kusursuz duruyordu ki şimdi, sertçe yutkunmaktan kendimi alamadım. "Sen var ya, korkaksın." dedim.
Kaşları çatıldığında, üstüne biraz daha eğildim. Dudaklarım şimdi dudaklarına değecek kadar yakınımdaydı. Bakışları dudaklarımın üstündeydi. "Bu ne demek?" diye sordu. Hemen ardından sertçe yutkunuşu kulaklarıma doldu.
"Hiçbir şey yapacağın yok." diye fısıldadım. Dudaklarım nazikçe dudaklarını okşuyordu. "Başına kalmamdan korkuyorsun."
Gözleri koskocaman açılırken, "Gerçekten mi?" dedi. "Böyle mi düşünüyorsun cidden?"
Konudan bağımsız bir şekilde, bir elimi koluna götürüp okşadığımda hafifçe titremişti. Dudağının kenarını öpüp, dilimi yavaşça alt dudağına sürttüm. "Boşver." diye fısıldadım. Aklım, konuştuğumuz konudan tamamen kaymıştı. Şu an zihnimde yer edinen tek şey, yumuşacık dudaklarıydı.
Dudağımı yavaşça dudağına bastırdım. Alt dudağını dudaklarımın arasına aldığımda, ilk an tepki vermemişti. Ama dudaklarını aralayıp, diliyle dudaklarımı dürttüğünde, onun da istediğini anladım.
Yavaş bir öpücükle beraber, ellerim vücudunda dolaşıyordu. Karnını okşayıp, elimi biraz daha aşağı indirdiğimde, dudaklarından minik bir inleme kaçtı. Sesli bir şekilde dudalşarımızı ayırıp, gülümsedim. "Hoşuna gidiyor mu?" diye sordum. Önündeki kabarıklığın üstüne parmaklarımı gezdirip, hafifçe sıktım.
Gözlerini kapatıp, bir inleme daha dudaklarından çıktı. Parmaklarımı usulca ona sarıp, çekiştirdiğimde, dudaklarını ısırdı. O kadar göz alıcı duruyordu ki, onu emmek istiyordum. "Yapma." dedi nefes nefese. "Şimdi değil."
Onu dinleyip, elimi çektiğimde, derin bir nefes aldı. Beni belimden yakalayıp, ani bir hamleyle altına aldığında, sırıttım. Yüzümün her köşesinden öpüp, kendisini bana bastırdı. "Korkak değilim." diye mırıldandı. "Sadece mantıklı kararlar vermek zorundayız."
Onu anladığımı belirten bir şekilde başımı salladığımda, bir kez daha öptü. "O zaman beraber güzel bir plana ihtiyacımız var?" dediğinde, sırıttım. Bunu söyleyerek oyun dışında kalmadığımı gösterecekti.
Sevinmiştim.
-
EEE NOLDU SİMDİ???
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖĞRETMEN -GAY
Short Story-TAMAMLANDI- Ateşle oynamayı göze aldıysan, yandım diye bağırmayacaksın.. Şiddet, kaos, yalan, aldatma, ihanet vardır. Murat ve Asaf🌈