Yeni bir güne gözlerimi araladığımda, hissettiğim sıcaklık ile koskocaman gülümsedim. Kokusunu duymak bile beni gevşetiyordu.
Göğsüme yasladığı yüzü, hafif aralık dudakları ile o kadar masum duruyordu ki, içim gitmişti. Bu görüntü bana onun masum bir adam olduğunu haykırıyordu adeta, ama öyle biri olmadığını da biliyordum.
Korkunç işler yapan biriydi. Ve ben, sanırım ona tutuluyordum. Mavi gözlerinde o parıltıyı görmek beni inanılmaz mutlu ediyordu. Ama...
Aması vardı işte. Babamla aynı işi yapan bir adam, ne kadar masum olabilirdi ki? Nereden bilebilirdim onun da babam gibi olmadığını? Bilemezdim.
Bana gösterdiği ilgi, iyiydi, hoştu ama içimdeki kötü hissi atamıyordum. Her şey o kadar üstüme geliyordu ki, bir de bunu düşünemeyecektim.
Bedenimi ondan yavaşça ayırırken, parmak uçlarımı yanağında gezdirmiştim. Huylanıyormuş gibi yanağını kaşıyıp, diğer tarafa döndü.
Yataktan çıktığımda, biraz esnemiştim. Ayılıp, buradan gitmem ve bir daha da Murat ile görüşmemem gerekiyordu. Hatta şehir değişikliği falan bile yapabilirdim.
Banyoda elimi yüzümü yıkayıp, aynaya baktım bir süre. Gözlerim şişmişti. Görüntümden hoşlanmamıştım. Başımı iki yana sallayarak, banyodan çıktım.
Odaya geri döndüğümde, gece giymediğim kıyafetleri üstüme giyindim. Son kez Murat'ın üstünde gözlerimi gezdirip, gitmek için kapıya yönelsem de, onu öpmeden gitmek istemiyordum.
Yatağa geri dönüp, yanına uzandım. Pürüzsüz yüzünde parmağımı gezdirip, yüzünün her yanına minik minik öpücükler bırakmaya başladım.
Kalbim haddinden fazla hızlı atarken, içim titremişti. Güzelliği beni ağlatacaktı. Çok ama çok güzeldi.
Bedenini hafifçe itip, açılan göğsüne yasladım başımı. Kokusunu içime çekerken, saçlarımı okşamıştı. "Günaydın." diye mırıldandı uykulu sesiyle.
O kadar tatlı gelmişti ki sesi, kedi gibi biraz daha sırnaştım. "Uyu" diye fısıldadım. Gidecektim, uyanırsa bunu başaramayacağımı biliyordum.
"Gideceksin değil mi?" diye sorduğunda, başımı göğsünden kaldırıp, mavi gözlerine baktım uzunca. Oraya yerleşen hayal kırıklığını hissedebiliyordum.
Başımı onaylar bir şekilde salladım. "Gideceğim." dedim. Sesimi güçlü çıkarmaya çalışmıştım ama titremişti. Bu kadar güçsüz olmaktan nefret ediyordum.
Kollarını bana sarıp, şakağıma sıkı bir öpücük kondurdu. Bir elini enseme koyup, saç diplerimi okşamaya başladı. "Benim gibisin" dedi, nefesi yüzüme vurdukça ferahladığımı hissediyordum.
"Nasıl yani?" diye sordum. Onun gibi nasıl olabilirdim ki? Onun gibi olmak için, aynı yollardan geçmemiz gerekiyordu. Ben aynı sokağa bile girdiğimizi sanmıyordum.
"Ayağın bir taşa takıldı, hemen kaçıyorsun." diye açıkladı kendisini. Mavi gözlerini zor açık tutuyormuş gibi duruyordu. Gözleri her an kapanacak gibiydi. "Ben de öyle yapardım, kaçmak çözüm sanardım."
Sertçe yutkunup, bi elimi yavaşça boynuna koydum. Tırnaklarımla adem elmasının üstünden geçerken, gülümsemeye çalıştım. "Kaçmak çözüm değil midir?" diye sordum.
Başını iki yana salladı. "Kaçmak hiçbir zaman çözüm olmadı Asaf." dedi. Saçlarımın üstüne bir öpücük bırakıp, yine göz göze gelmemizi sağladı.
"Kalmazsam yıkacağım her şeyi, seni bile." diye mırıldandım. Bu sefer gözlerine ulaşan bir gülümseme sundu bana. Öyle gerçekçi, öyle sahici.
"Ben sana hiçbir şey yapmadım?" dedi, hala pürüzlü çıkan sesiyle. Gözlerini kapatmıştı. Öylece bakıyordum şimdi ona. Yüzünün güzelliğini inceledikçe çıldıracak gibi oluyordum.
"Babamdan intikam almak için beni kullandın." dedim sinirli çıkarmaya çalıştığım sesimle. "Sırf bunun için okuluma kadar geldin."
"Yapmadım." dedi sadece. Dudakları hareket ettikçe, bakışlarımı oradan alamıyordum. Beline hafifçe bastırıp, yükseldim. Elime başımı yasladığımda, yüzüne üstten üstten bakmaya başlamıştım.
"Kandırma beni Murat." dedim kızgınca. Yalandan hoşlanmazdım. Nefret ederdim.
"Sen bana yaklaşmasaydın, ben seninle hiç uğraşmayacaktım Asaf." dedi. "Bana sen geldin, sen istedin."
Gözlerini bir anda açtığında, hafifçe geriye çekilmiştim. "Şimdi yanımdasın, sana bir şey yapıyor muyum? Kollarımda uyudun Asaf, sana zarar vermek istesem yapamaz mıydım? Evime geldin, yatağıma geldin. Ben değil, sen yaptın bunu."
Haklıydı. Ama bu bana uyuşturucu vererek zarar verdiği gerçeğini değiştirmiyordu. "Bana uyuşturucu verdin." diye savundum kendimi. Eksik hissetmiştim o bana böyle söyleyince.
"Ne sanıyorsun Asaf, gerçekten öğretmenlik yapmaya geldiğimi mi? Öyle sanıyorsan üzgünüm. Açık konuşalım, sana zarar vermeye geldim, uyuşturucu da verdim. Ama pişman oldum, köpek gibi pişman oldum. Çünkü sende kendimi gördüm ben Asaf. Sende yanan çocukluğumu gördüm. Sırf alışılmış bir şekilde sevemediğim için dışlanmamı gördüm. Sen ne yaşadıysan ben bin katını yaşadım." dedi, acı çeken bir sesle.
Gözlerim yaşla dolarken, dudaklarımı çenesine bastırdım. Minik bir öpücük bıraktığımda, bir elini saçlarımın arasına daldırdı. Saçlarımdan çekip, başımı kaldırdığında, nefes nefese kalmıştım.
Ona bu kadar yakın olup, böylesine uzak olmak da canımı yakıyordu. Acılarını saramadığım için üzülüyordum. Ama ona dokunduğun zaman da tarifsiz bir his kaplıyordu içimi. Yanındayken beynimle düşünemiyordum.
"Biz seninle aynı yolu yürüdük çocuğum, ben senden önce yürüdüm, biraz daha bilgiliyim. Sen benimle aynı yola düşme diye çabalayacağım." diye fısıldadı. Hafifçe yükselip, çeneme o öpücük bıraktı bu seferde. Minik bir ısırık bıraktığında, gülümseyerek geri çekilmeye çalıştım ama izin vermedi.
"Gitmek istiyorsan git. Bir şey diyemem Asaf. Sesimi bile çıkarmam. Benim burada kalıp, babanla savaştığımı bilerek git. Sen yanımda olursan, daha kolay hallederim ama sen olmasan da canın sağ olsun."
Elini saçımdan çekip, gözümden akan yaşı sildi. Olduğum yerde ayaklanırken, o da yataktan çıkmış, karşıma dikilmişti. Gözlerimin içine bakıp, "Gidecek misin?" diye sorduğunda, başımı salladım.
"Gideceğim."
Gözlerinden geçen o tanıdık his, boğazımı düğüm düğüm yapmıştı. Bu bakışı biliyordum. Şaşırmamıştı. Benim gitmeme de şaşırmamıştı.
Kollarını iki yana açtığında, gülümseyerek bende sarıldım ona. Sırtımı sıvazlayıp, benden ayrıldı. "Yolun açık olsun, umarım her şey gönlünce olur."
Daha fazla konuşmak istemediğim için, sessizce çıktım odadan. Ona bakacak gücüm yoktu. Bakarsam gidemezdim. Gitme dese de gitmezdim. Dememişti. Savaşamayacağımı düşünmüş olmalıydı.
Kapının önünde ruhsuz bir şekilde ayakkabılarımı giyerken, "Asaf" dedi seslice. Ona baktığımda, sert adımlarını bana doğru atıyordu. Beni bir anda arkadaki duvara yasladığında, belinden tuttum.
Dudaklarını, dudaklarıma bastırdığında, tamamlanmışlık hissiyle dolup taştım. "Gitme" diye fısıldadı. "Gitme Asaf, gün gelir beraber gideriz, şimdi gitme. Yalvarırım gitme."
-
Ben buraya eee noldu simdi yazdığım için biri bana kızdı, daha yazmayacağım, küsüm size. :(
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖĞRETMEN -GAY
Short Story-TAMAMLANDI- Ateşle oynamayı göze aldıysan, yandım diye bağırmayacaksın.. Şiddet, kaos, yalan, aldatma, ihanet vardır. Murat ve Asaf🌈