Ders matematikti, ve ben derse girmek yerine kantinde oturacaktım. Böylesi benim için daha iyiydi sanırım.
"Asaf, derse gelmiyor musun lan?" dedi Metin. Ona bakıp, gözlerimi devirdim.
Kafamı iki yana salladığımda, sandalyeyi çekip, karşıma oturdu. "Bir şey mi oldu, anlatmak ister misin?" diye sordu.
Gözlerimiz buluştuğunda, bir şeyler söylemek istedim. Ama yeniden kafamı salladım.
Konuşmayacağımı anlayıp, masadan kalktığında, derin bir nefes aldım. İnsanlarla iletişim halinde olmaktan nefret ediyordum.
Başımı masaya yaslayıp, gözlerimi kapattım. Hayallerin içinde dolaşmak, biraz da olsa kendi isteklerime zaman ayırmak istiyordum.
Zihnimin içinde birden Murat hoca'nın görüntüsü dönerken, sertçe yutkundum. İşte bu benim isteğim değildi.
Bu... Bunu istemiyordum sanırım. Hoş, kim öğretmenine karşı bir şeyler hissederdi ki? Ya da kim öğretmenine kaldırırdı? Bunu kim isterdi?
Adamı her gördüğüm elim ayağım titriyordu. İçim gidiyordu. Gözlerimi sıkıca yumup, unutmaya çalıştım. Unutmak zorundaydım, böylesi daha iyi olacaktı, biliyordum.
"Derse gireceğim, benden önce gitmezsen yok yazarım." diyen Murat Hoca'nın sesiyle, başımı kaldırdım.
Önüme bir bardak kahve bırakmıştı. "İç şunu, derse girelim." dediğinde, başımı iki yana salladım. "Derse girmek istemiyorum."
Sandalyeyi ittirip, ayaklandığım sırada, kolumdan tuttu. "Takip et beni." dedi. Kantinden çıkıp, asansöre bindi. Bende tıpış tıpış peşinden bindim.
En alt kata indiğimizde, burada ne yapacağımızı anlamaya çalışıyordum. "Neden buradayız?" diye sordum. İçimdeki meraklı Asaf, hemen konuşmuştu.
Bana bir şey söylemeden, depoya girdi. Peşinden ben girerken, kapıyı arkamdan kapatıp, ışığı açtı.
Bileğimden tuttuğunda, ona baktım. "Konuşacağız." dedi. Beni duvara doğru itti. Kendisi önüme geçerken, hâlâ bileğimi tutuyordu. "Derdin ne?" diye sordu bana. Nefesi yüzüme vuruyordu.
"Derdim falan yok." dedim. Nefesi bana vurdukça, kasıklarım sızlıyordu. "Gidebilir miyiz?" diye sordum.
Biraz daha burada, bu şekilde durursak, dayanamayacaktım.
"Gidemeyiz." dedi. Biraz daha bana yaklaştığında, hissettiğim şeyle gözlerimi kapadım. "Anlatmanı istiyorum."
Bilerek mi yapıyordu bilmiyorum ama, yapmasın istiyordum. Sesim çıksa, belki söyleyecektim de, ama söyleyemedim.
"Hocam?" diye fısıldadım. "Derse girelim, lütfen."
Yalvarmam gerekiyorsa yalvarırdım. Yeter ki bana bu kadar yakın durmasındı. İçim gidiyordu.
Baş parmağıyla gözlerimin üstünü okşadığında, titreyerek açtım göz kapaklarımı. "Asaf." dedi, benim gibi fısıldayarak. Bu şekilde daha seksi olduğundan haberi var mıydı?
Belinden tutup, kendimden uzaklaştırmaya çalışacaktım. Gerçekten öyle yapacaktım, ama onu neden daha çok kendime çektiğimi bende anlamamıştım.
"Bu doğru değil." diye fısıldadım kendi kendime.
Güldü. Öyle güzel gülüyordu ki, şimdi ağlayacaktım güzelliğine. Çok farklı bir adamdı. Beni yepyeni duygularla karşı karşıya bırakıyordu. "Doğru değil, ama istiyorsun?" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖĞRETMEN -GAY
Kısa Hikaye-TAMAMLANDI- Ateşle oynamayı göze aldıysan, yandım diye bağırmayacaksın.. Şiddet, kaos, yalan, aldatma, ihanet vardır. Murat ve Asaf🌈