[2.7] ölmenin sevilen yanı

958 108 87
                                    

apparat - goodbye


"anla ki kötü bir rüyaydım sadece"

Birini sevmenin acı vermesi doğaldır. Çünkü güzel şeyler hep acıyla birlikte gelir. Güzel anları elde edebilmek için dikenli tellerle çevrili yollarda yürürüz. Ellerimiz kanaya kanaya kendimizi uçurumun kıyısından yukarı çekeriz. Mutlu olmanın diğer yarısı acıdır.

Sevmek, midende uçuşan kelebeklerin arılara dönüşmesi gibi yıkıcı bir şekilde sonuçlanabilir.

Derek Hale karşıma çıktığında küçüktüm. İnsanların aşk denen olguyu ayırt edemeyeceği yaşlardaydım. Göğüs kafesimi sıkıştıran o heyecanı, fazla koşmakla karıştırmam kolaydı. Onu görmeyi istemekle gördüğüm anlarda paramparça olmak arasında kalmayı soğuk algınlığı sanmam normaldi. Bana dokunduğu anlarda bütün bedenime yayılan titreşimi korkuyla bağdaştırmam olasıydı. Çocuktuk. Kendimi bile doğru dürüst anlamadığım bir yaşta tamamen yabancı bir insanı tanımak için delice bir istek duyuyordum.

Sevmenin tatlı yanları, ızdırap veren yanlarıyla kıyaslanınca bir avuç mutluluğa bile denk gelmiyordu.

Sonra büyüdüm. Büyüdükçe her şey daha anlamlı gelmeye, onunla ilgili her detaya dikkat etmem yavaş yavaş anlam kazanmaya başladı. Artık kalp çarpıntıları onunla yan yana durmamdan kaynaklanıyordu. Artık göğsümdeki sızı onu özlememden dolayı ortaya çıkıyordu. Artık onu düşünmek bir arkadaşı düşünmekten farklı geliyordu. Çünkü büyüdükçe birini sevmenin, birine aşık olmaktan tamamen farklı olduğunu öğrendim.

Birini sevmek onu koşulsuz şartsız bağrına basmak değildi. Onu kusurlarıyla, hatalı yanlarıyla ve tüm kötü kararlarıyla kabul etmekti. Birine aşık olmaksa onun kusursuz olduğuna inanmaktı. Kusurlarını görmeyi reddetmekti. Sevmek, aşktan sonra geliyordu.

Ben yıllarca Derek Hale'e aşıktım. Beni paramparça etmesinden sonraysa onu sevmeye başlamıştım. O beni parçalayana kadar yaptığı her şey mutlak doğru olarak görünüyordu gözüme. Beni parçaladıktan sonra onun da bir insan olduğunun ayırdına varmıştım.
Sevdiğim insanın kusurları olabileceğini kabullenmiştim. Gerekirse onu kusurlarıyla kabul etmekte sakınca görmüyordum.

"Baksana, bu nasıl olmuş?"

Geyikli Vadi'ye kurduğumuz sahnenin süslemeleri için merdivenin tepesinde duran Lydia başını eğip bana baktı. Hemen üstündeki renkli ipleri işaret ediyordu. Merdiveni tutmayı bırakıp bir adım geri çekildim. Ortalanmış devasa kurdelenin her iki yanına astığı renkli süslere bakarken bakışlarım öyle dalgındı ki güzel veya kötü, hiçbir şey fark etmedim. İçimde bir sıkıntı vardı. Yeniden merdiveni tutmak için uzanırken "Güzel görünüyor." diye mırıldandım. Lydia ağzının içinde bir şeyler gevelediyse de duymadım. Aklım tamamen uçmuş vaziyetteydi.

"Stiles!" Merdivenden inen Lydia yanımda durmuş sahneyi incelerken Braeden'ın bağırışıyla ikimiz de irkildik. Etrafıma bakıp sesin kaynağını bulmaya çalışırken "Ne? Ne oldu?" diye kekeledim.

Nihayet Braeden'ı birkaç metre ötede kucağındaki içecek kolileriyle cebelleşirken buldum. Kutuların üstünden bana öyle sert bakışlar atıyordu ki yanına koşarak gittim. "Ne kızıyorsun ki sanki?" Homurdanarak kolileri kucakladım. Braeden bileklerinden sarkan çerez poşetleriyle güç bela soluklandı. Bakışları yine de tersti. "Beni karşılayacağını söylemiştin!" diye hatırlattı dişlerinin arasından. "İki sokak öteden buraya tek başıma geldim. Hangi cehennemdeydin?"

"Hazırlıklara yardım ediyordum!" Kendimi savunurken neredeyse kasaları düşürüyordum. "Seni almaya gelmediğim için üzgünüm ama azarlanmayı hak etmiyorum."

pumpkin and hell hole [sterek] b×bHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin