[2.9] sonsuza dek vahşi

1.1K 114 165
                                    

---------------------FINAL--------------------

conan gray - overdrive

***

"Stiles yavaş ol!"

Braeden'ın söylenmelerini umursamadan yürümeye devam ettim. Geyikli Vadi'ye ulaşmama beş dakika kalmıştı ve öfkeden köpürüyordum. "Yavaş filan olmayacağım!" diye kükredim bir anlığına duraksayarak. "O adi herifin bizim mekanımızda işi ne? Üstelik Derek de orada!"

Braeden gözlerini devirdi. "Dostum sakinleşir misin? Orada tek başına tehlikeli bir şey yapamaz. Bunu sen de biliyorsun."

"Babamı aramalıydım." Söylenerek yürümeye devam ettim. Topuklarımı yere öyle sert vuruyordum ki zemin sarsılıyordu.

Derek'i neredeyse kaybedeceğim o günden sonra üç gün uyanmasını beklemiştik. Ağlamaya bile hâlim kalmadığından sandalyeye yapışıp kalmıştım. Bir dakika oldun hastane odasından ayrılmamıştım ve nihayet Derek gözlerini açık o yeşil cenneti bana bahşettiğinde kendimden geçmiştim. Onun yanındaki yatağa alınmıştım ve gün boyu serumla beslenmem gerekmişti. Derek yaralı hâliyle bile bana gülmeden duramamıştı. O gülerken ben gözyaşlarına boğulmuştum. Yeniden gülüyordu. Yanımdaydı. Nefes alıyordu. O an bundan daha fazla önemsediğim hiçbir şey yoktu.
Toparlanıp hastaneden çıkmamız birkaç günü bulmuştu. Derek'in dikişleri geçtiğimiz günlerde alınmıştı.

Her şey normale dönmüştü. Balkabağı ve Mandy gitmişti. Cehennem Çukuru, Derek'in başına gelenlerden sonra mühürlenmişti. Okul kapanmıştı. Önümüzde koca bir yaz tatili ve üniversite savaşı vardı. Hale ailesiyle yediğim akşam yemeklerinde herkes gülüyordu. Babam eskisi kadar yoğun çalışmıyordu, birlikte beyzbol oynamaya gidiyorduk. Arkadaşlarım hâlâ yanımdaydı, tıpkı her zaman olduğu gibi. Balkabağı'nın yokluğunda Geyikli Vadi'yi mesken tutmaya devam ediyorduk. Ve canımız hâlâ yanıyordu. Her sabah kalkıyorduk, göğsümüzde yer edinen o sızıyla camdan bakıyorduk. Hiçbir gündoğumu o acıyı söküp alamıyordu. Hiçbir içki bizi teselli edemiyordu. Bazı acılar ebediyen oradaydı ve asla gitmiyordu.

Dediğim gibi her şey iyisiyle kötüsüyle normale dönmüştü. Ta ki bugün, öğleden sonra Geyikli Vadi'de buluşmaya karar verene dek. Braeden ve ben diğerlerine sonradan katılacaktık. Mandy'nin mezarındaki çiçekleri her hafta olduğu gibi değiştirmemiz gerekiyordu. Mezarlıktan çıkıp da Isaac'ten gelen mesajı görünce tepem atmıştı. Bize okulu dar eden homofobiklerden biri olan George, Geyikli Vadi'deydi. Derek'le birbirlerine girdikleri günü hâlâ net bir şekilde hatırlıyordum. Sevdiğim yüzü kan içinde bırakmıştı. Kara listemdeydi.

"Onu elime geçirince parçalara ayıracağım!"

"Teknik olarak bunu yaparsan katil olursun." Braeden bunu sırıtarak söylemişti. Ona ateş püsküren bir bakış atıp "Kapa çeneni!" diye çıkıştım. "Katil olmam gerekiyorsa bunu zevkle yapacağım." Geyikli Vadi'nin girişi olan geniş alanı görünce adımlarımı daha da hızlandırdım. Arkamdan yetişmek için neredeyse koşturan Braeden, "Şerifin oğluna bak sen." diye kendince espiri yapıyordu. Yan yana dizilmiş araçları görünce öfkem iyice kabardı. Araçların arasından geçip George'u yumruklamaya öyle hazırdım ki merdivenlerin başında arkadaşlarımın seslerini duyana kadar neler olduğunu anlayamadım.

Koca bir pastanın durduğu küçük çerez masasını ve hepsinin başındaki parti şapkalarını görünce ağzım bir karış açık kalakalmıştım. Scott ve Ethan ellerindeki konfetileri patlattığında irkildim. Braeden gelip kolunu omzuma doladı. Ardından hepsi bir ağızdan "İyi ki doğdun Gromit!" diye bağırdı. Alkış seslerinin arasında hâlâ alık alık etrafa bakıyordum. Lydia gülerek başıma parti şapkasını geçirdi. "Ne o Stiles? Küçük dilini mi yuttun?" Allison da ona hak verircesine "Bir şey söylemeyecek misin?" diye sordu. Yüzüme beklentiyle bakan arkadaşlarıma baktım ve Derek'le göz göze geldim. O zaman aklım başıma geldi ve silkindim.

pumpkin and hell hole [sterek] b×bHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin