ℱ𝒾𝓃𝒶𝓁

230 16 25
                                    

᪥

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Uzun zaman önce hayatımda istediğim her şeyi yapabileceğimi düşünürdüm. İstediğimi elde edebileceğimi ve hayatımın gidişatını ben belirleyebileceğimi düşünürdüm ama hayır. Sanırım bu konuda en çok yanılan insanlardan biri bendim.

Burada bulunmak istemiyordum. Bu benim için gerçekten çok zordu.

"Louis, yapabilirsin. Kendini rahat bırak ve sakinleş."

Başımı yerden kaldırıp bana fısıldayan, ön tarafta oturan kişiye baktım. Bana en güzel gülümsemesiyle bakıyor ve beni rahatlatmaya çalışıyordu.

Kendimi ağlamamak için zor tutuyordum. Eğer şu an konuşmam gerekmese yere çöker ve içim dışına çıkana kadar kimseyi umursamadan ağlardım. Buna ihtiyacım vardı. Bağırmaya, kendimi dünyadan soyutlamaya, ağlamaya ve en çok da ona ihtiyacım vardı.

"Millie Brown hayatıma girdiğinde henüz liseye yeni başlamıştık. İlk başta onun gibi biriyle tanışmak benim için kelimelerle tarif edemeyeceğim kadar mükemmeldi."

Arka sıralarda oturanlara göz gezdirdiğimde onu gördüm.

Üstünde papatyaları olan elbisesi vardı. Uzun dalgalı saçlarının arasına çiçekli tokalar takmış, çiçekli kolyesi vardı. O kolyeyi ben hediye etmiştim ona. Bana gülümseyerek bakarken arka sıralardan birine oturdu.

İkinci ismi olan Amy'i kullanmadığım için mutlu olmuş gibi görünüyordu.

Tanrım, sanki o gerçekmiş gibi davranıyordum. O sadece bir hayal olarak orada duruyordu.

"O çok güzel ve özeldi. Her gün okul çıkışında anlatmamasını söylesem de izlediği filmleri ve okuduğu kitapları detaylıca anlatırdı. Bana müzik dinletir, araştırdığı psikolojik rahatsızlıkları anlatırdı."

Yüzümde hir gülümseme oluştu. O an lise yıllarındaki birlikte olduğumuz tüm anlar kafamda belirdi. Tüm anılarımızı düşündükçe aslında hayal gibi hissettiriyordu.

"Bunu ne kadar kendime itiraf edemesem de, evet. Onu sevdim. Onu o kadar çok sevdim ki aptallığım yüzünden onu kaybettim ama onu yine bulduğumda bu sefer kendime onu bırakmamaya, ne olursa olsun yanında olacağıma söz vermiştim. Bana 'senin için ölürüm' demişti. Ancak bunun hiçbir zaman gerçekleşebileceğini düşünmemiştim. Hiçbir zaman biriyle böyle vedalaşmak zorunda olacağımı düşünmemiştim."

Aaron, Millie gömüldükten sonra şehri terk etmişti ve ondan bir daha haber alamamıştık. Aylar sonra arkadaşı ve Millie'nin doktoru olan Elena onu ara sıra ziyarete gittiğini söylemişti. Ruhsal çöküntü de olduğunu, tüm gün uyuduğunu ve hiçbir şey yemediğini söylemişti ilk başlarda. Ardından yavaş yavaş toparlandığını ve iyiye gittiğinden bahsetmişti.

Train Wreck ❦︎ MouisHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin